30 Ocak 2011 Pazar

Oyunlar ve oyuncaklar

çilekeşin myspace sayfasından şarkılarını dinliyorum. 1 saat falan oldu burdaki varlığım. hala bitanesini beğenmedim. çok üzüldüm... severim çünkü çilekeşi.

dün akşam dart oynamaya tunalıda bir kafeye girdik. içeri girer girmez bir kıza takıldı gözüm.
OHA dedim, bula bula damlanın çalıştığı kafeyi mi bulduk dedim kendi kendime. böyle bi uzun uzun bakıştık kızla, bir yandan da "yok yok o değildir" diyorum kendi kendime.
bi 10 dakka falan göz ucuyla baktım o mu acaba diye, oda bana baktı tabi bu arada, gülümseştik falan. o olmadığına kanaat getirdim sonunda tabi, ama bu seferde takıldı kafama kız. e şimdi belli tabi benim tipim olduğu, bildiğin test edilmiş onaylanmış bi durum bu.

ama yok, arda gidip bi "merhaba" diyemez... utanırım çünkü. rahatsız etmek istemem. ne biliym benimde böyle bir ahlak anlayışım var işte.

sonracığıma dart oynamaya başladık, puanladık falan, tahta vardı dartın hemen yanında. ona yazıyoruz işte. herkez çizgi çekiyor, bende birazcık kıza iş atmak adına gülen adam çizdim çizgi yerine. öyle biriyimdir zaten, onunda hoşuna giderse pas verir diye düşündüm. baya baya resim çizdim oraya gece gece XD ha tabi sonunda iplenmedim. o baştaki gülümsemelerden eser kalmadı.

merak ediyorum acaba beni facebooktan eklermi diye. eklese çok şaşırırdım.

hayallere daldım o akşam işte. kendi çapımda, kimseye zararı olmadan. böyle insanlarıda bilirim, hayallerle yaşarlar. yok yok onlardan değilim tabiki. ama onunda bir tadı var, gerçekleşmeyeceğini bile bile gerçekleşmesini dilemek.

Neva & Sır  -- çilekeş.  bunu beğendim bak şimdi. o çalıyor.

bloglarıma hislerimi de eklemenin bir yolu olsaydı keşke... ama taa en başında dediğm gibi. kimse benim hislerimi hissedemeyecek, genede umarım okurken birşeyler ifade ediyordur sizin için. ben okurken çok mutlu oluyorum. insanın dönüpte; üzüntülerine, mutluluklarına bir bakabilmesi ne kadar güzel.

birde bir kızarkadaşım vardı. onun bir günlüğü vardı, bana hiç mi hiç okutmadığı...
ne kadar aptal bir insanım.... onu kendime uygun görmüşüm. ha neden diye soracaksın ey okuyucu;
bak ben buraya yazıyorum herşeyimi, içim dışım bir. kimseden saklayacak birşeyim yok. bunun arkasında yüzbinlerce sebep var, kısacası olduğum adam kimsem bunun bir sonucu bu tutumum. günlüğünü saklayan kadınla işim olmaz. ondan sonra tutup beni falan eleştiriyor, yok yavrum yemezler, eleştirmek için konuşmak yetmez, yaptığının kalitesiylede konuşabilecek biri olman lazım. senin eleştirin kendi hatalarını gizlemek için söylenmiş yalanlarsa, o kirli nefesinle benim adımı içeren sözleri sarfetmeyeceksin. ben sen gibi değilim çünkü, sen konuşurken ne kadar KENDİN için konuşuyorsan, bende dinlerken o kadar karşımdaki insanı anlayabilmek için dinliyorum. diyeceğim o ki, kirletme benim aklımı. dürüstmüşsün, içtenmişsin gibi inanıyorum sonra sana.

ağzıma sıçiymki; bunun gibi hüzünlerden sonra, bunun gibi kadınlarla pişince, şimdi ne inanasım var,ne aşık olasım var.

ama allah belamı versinki deli gibi aşık olmak isterdim... hemde deliler gibi...
ama hakedecek birilerine.....

ama çok kırıldım ben. kendi yaralarımı sarıyorum, başkalarının bana hediye ettiği...
o eski iyileştirici halim, kalmadı... bilmiyorum işte, herneyse o gücümü kendisinden aldığım, onu kaybetmiş gibiyim. tekrar onu bulabilsem keşke.

kendimi kötü bir insanmış gibi hissediyorum. kabul bende kötülükler yaptım. ama bir çok güzellikte yaptım. dengeli hissedemiyorum buna rağmen. güzellikler çok uzak, tüm kötülükler omuzlarımda sanki. onların sorumluluğunu sürekli taşıyorum omuzlarımda... ve şimdi canım hiç, bir, şey, yapmak istemiyor. dokunduğumu kırarmışım sanki gibi...

bu gün misafirliğe gittiğim yerdeki saksıyı devirdim. ne kadar önemsiz bir olay aslında, ağlayasım geldi ama. o kadar dolmuşum işte...

neyse. bu da ankara maceram. bol bol kızlar beni kesti, bende bol bol kızları kestim. sonra onlar yoluna ben yoluma... hepimiz yolluyuz ya... (espirimi de yaparım acımam)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder