20 Temmuz 2016 Çarşamba

Phase 2 ended !!! Bye bye "Çilek Çocuk"

Ruh eşi kavramına o kadar uzak kalmıştım ki. Vay be...

Cesaretin var mı aşka? İşte o filmde diyor ki; " büyümek bir dalın kırılması gibi aniden olur"

3. Faza hoş geldim...

Çok çok çok ani oldu. Ruh eşimi buldum. Öyle hissediyorum.
Son defaya mahsus, son bir çiçek filizlendi ruhumda. Tüm geçmişim bu son dönemi yeşertmek içindi.

Çok güzel bir his bu.

Hayat arkadaşımı buldum.

Artık kiminle yürümek istediğimi biliyorum.

Artık çocuklarımın annesinin kim olması gerektiğini biliyorum...

Phase 1 Aruda airlines
Phase 2 Çilek Çocuk
Phase 3 Nilay

Kimse bu blogun başlığı olmadı.
Kimse hayatımın başlığı olmadı.
Ruhumun en ücra köşelerine kadar filizlendim.
Yeşerdim. Her yer çiçek, her  yer çiçek..

İlk günden itibaren; bilemiyorum sen olmazsan hayatımda ne hale gelirim.
Yokluğun dayanılmaz olur.
Ailemden bir parçasın.

İyi ki varsın.

31 Mayıs 2016 Salı

Yaşamanın, Yaşatmanın yolu nedir?

Sigarayı bıraktım.
Bu sefer son kez bırakıyorum. Bu bırakışımı bozmayacağım. Çünkü onur ve gurur meselesi oldu benim için.

Onun dışında bir "malum kişi" var hayatımda. Hayatımdaki varlığı beni çok rahatsız ediyor.
Kıskanıyorum onu. Nefret ediyorum ondan... Çıkmasını istedikçe hayatımdan, tekrar tekrar kucağımda buluyorum onu...

Bu yemek tekrar tekrar pişip önüme geliyor... Bıktım bundan artık...
Kırıyor beni...
İncitiyor.

İnsan sadece kendini değiştirebilir.... Kendimi değiştirmeliyim o zaman...

Demekki, ya kendini değiştirmeli insan, yada değiştiremediği kendisi ile yaşamanın bir yolunu bulmalı...

Yaşamanın bir yolunu bul Arda. Hatta eğer yapabiliyorsan; YAŞATMANIN BİR YOLUNU BUL!!!

26 Nisan 2016 Salı

Ve gözlerini açtı kadının.

kadın odaya girdi.

Girdiği oda her gün girdiği odaydı. Pekte farklı birşey yoktu aslında.

Adam ona yaklaştı. Hani gündüz uyuyanların kullandığı göze takılan uyku pedleri vardır ya; onlardan bir tanesini gözlerine taktı.

"Bunu çıkarmanı istemiyorum" dedi kadına.

Kadın odanın ortasında ayakta dikiliyordu. Aklından bir sürü şey geçiyor olmalıydı. Bir beklenti içerisindeydi. Ve meraklanmıştı.

"Gözleri kapatmak, hisleri açar" dedi adam bir yandan kadını kolundan tutarken.

Duvara doğru götürdü kadını. Avuç içlerini başının da üzerinde duvara yasladı.

"Ellerin bu şekilde bekle"

Kadın rahatsız olmuştu. Bir yandan da durum tahrik ediciydi.
Bir çok şey soruyor, söylüyordu. Pek te cevap verme havasında değildi ki adam, herhangi birşey söylememişti kadına. Cevaplarını farklı bir şekilde vermek ister gibiydi.

"Bugün seninle farklı bir dilde konuşmak istiyorum."

Merak seviyeleri iyice yükselmişti. Ne demek istiyordu farklı bir dil derken?

Adam onu duvarda yalnız bıraktı ve uzaklaştı. "O elini yerine koy" diye emir dolu bir ses geldi. Aynı zamanda kibarcaydı da.
İlginçti...

Kolları ağrımaya başlamıştı. Zordur standart dışı bir pozisyonda beklemeye çalışmak.

Bir müzik sesi yükseldi. Doğa seslerinin de olduğu, tanıdık ama bir yandan da faklı ve modern.
Güzeldi.

Kadının ellerine elleri dokundu adamın.
İrkildi...

"Otur."

Denedi. Başardı ama zar zor. Çünkü ellerine bastırıyordu.
İlginçti oturmaya çalışmak, kendini salmaya çalışmak ama bunu ilk defa zor bir şekilde yapmak.

İndiği yerde kalçaları bir yastığa gelmişti...
Bu da ilginçti. Düşünmüştü adam. Düşünmesi ilginçti... Neden yapıyordu ki bunları? Anlamı neydi?

"Kendini kaybetmeni istiyorum. Tüm bildiklerini unutmanı"

Biraz sessizlikten sonra; arkasına oturdu adam.

"Uçmanı istiyorum. Ama şu an nerede olduğunu görmen gerek kadın... "

Sırtını sırtına yasladı;

"Eğer düştüysen yere, kanatların yorgun düştüyse, kalkamıyorsan düştüğün yerden; Önce yanına kadar çek beni. Kanat çırpmayı bırakacağım yanına kadar düşmek için. Merak etme ben o kadar kolay kırılmam."

Sırtıyla biraz ittirdi kadını. Ne yapmaya çalışıyordu bu adam?

"Nerede olduğunu görmüyorsun kadın. Benim gözlerime ihtiyacın olacak bu hayatta bir çok zaman. Yükselmek için, ayağa kalkmak için hiç bilmediğin, hiç tadmadığın şeyler yapmanı sağlayacağım. İttir şimdi beni"

Bir debelendiler. Herhangi bir sonuç yoktu.

"Dur! Birbirimizi tanımamız gerekiyor. Bu karanlık yolda, benimle birlikte ayağa kalkmak istiyorsan kanatlarına dokunmama izin ver. Onları uçmak için değil, birbirimize tutunmak için kullanacağız. Birbirimizden güç almak için."

Sırtlar yapışık, kollar birbirine dolandı... sanki birlikte hareket edeceklermiş gibi.

"İttir şimdi. Birbirimizden aldığımız güç ile yükselelim"

Kollar da kenetlenince ayağa kalkmayı becerdiler. Onları sıkıştıran iki duvarın arasında dik durmayı başardılar.

"Kırılırsa kanatların; kırılırsa kanatlarım ayağa nasıl kalkacağımızı biliyoruz artık. Birbirimize dayanarak. Birlikteliğimizden güç alarak."

Dedi adam ve gözlerini açtı kadının.

2 Nisan 2016 Cumartesi

Sımsıkı sarılalım teletubbyler

Utanıyorum buraya tüm iç dünyamı yazmaya.

Siz insanlar, neler neler yaşıyorsunuz? ve sonra onları unutup, saklayıp, gizleyip sanki hiç yaşanmamış gibi rol yapmayı beceriyorsunuz?

Bu mudur doğrusu? bilemiyorum.

Doğru nedir bilmiyorum. Yargılamıyorum sizleri. Ama ben kimi sevdiysem hakkını vermeye çalıştım. İlişki bitince de kimseyi kaldırıp çöpe atmadım her ne kadar aldatılmış bile olsam.

Saf ve naifim orası kesin. Kızar ve üstüme titrer o yüzden beni sevenler. Ama aptal değilim. Ne yazıkki görüyorum herşeyi.
Herkesin içinde var çirkinlikler.
Hepimiz insanız sonuçta.

Açıkcası insanın kendisi olarak kalmayı bilmesi ve çevresinden etkilenmemesi gerektiğini düşünüyorum. Ama dinlemeyi de bilmeli insan.

Çok mu tembelim? Çok mu sessizim? Çok mu cesaretsizim?
Hep bunları kendime soruyorum. Hep bu konularda kendime sert ve ağır eleştrilerde bulunuyorum. Çünkü bu konularda kaliteyi, çıtayı hep daha yukarı taşımak istiyorum.

Bu gün 36000 voltluk bir enerji direğinin üzerine çıkıp çalışma yaptım. düşün okuyucu 220 volt bile öldürebilir.

Şirkette bir sistem kurmaya çalışıyorum. Kimse tek başına eksiksiz değildir. Bir ekip olarak haraket edebilmesi için bu firmadaki insanların; Artılarını ve eksilerini derleyip toparlamaya çalışıyorum. Bir takım ruhu yaratmaya çalışıyorum.
Bu kolay bir iş değil. Daha önce yaptığım birşey de değil.
İç güdülerim ile yol bulmaya çalışıyorum.
Hem öğrenip, hem de öğretmeye çalışıyorum.
Bana yapılan pozitif eleştirileri mümkün olduğunca değerlendirmeye çalışıyorum.

Amatörce de olsa bir müzik grubumuz var. Herkes iş güç çalıştığı için biraz seyrek provalarımız oluyor. Stüdyoya her gittiğimizde gayet keyif alıyoruz.

Dalmaya gidiyorum. Balık tutamasamda, spor yapıyor ve zihnimi dinginleştirmiş oluyorum.
Buna ihtiyacım var.
Zihnimi dinginleştirmeye...

Sevdiğim işi yapıyorum. Ve istediğim kadar çalışıyorum.
Her sabahın köründe ofise ilk ben gelmiyor olsam da; bazen günlerce aralıksız olarak çalıştığım da oluyor.
Gururla söyleyebilirim ki; hiç bir gün orada olmak istemememe rağmen ne ofiste, ne de işimin başında olmadım.
Her günü ve her seferini keyif alarak yaşadım.

Tüm çalışanlarıma da aynı şeyi söylerim.

Eğer uykuluysanız, yorgunsanız, o gün çalışmak istemiyorsanız lütfen ofise gelmeyin.
Her gün aşk ile gelmeli ofise herkes.
Her gün birlikte güzel vakit geçirip, güzel işler başarmalıyız.
Para kazanalım tabi ama amaç burada zengin olmaktan ziyade; yaşamımızın çok büyük bir kısmını harcadığımız şirkette ömrümüzü kaliteli bir şekilde heba etmek.
Harcadığımıza değsin.
Biz inşaat işi yapıyoruz. Herşey bir kağıt üzerinde başlıyor. bom boş bir kağıtta, ayağa dikmek üzere projeler çiziyoruz. Fikir alış verişi yaparak. Üzerinde birlikte tartışarak.
En son işimizi bitirince, en üst katına çıkıp fotoğraflar çekiniyoruz.
Çalışırken yorgunluktan uyuya kalıyoruz.
Bazen derimiz etimizden ayrılıyor. Betonun içine kanımızı döküyoruz.
Bol bol küfür ediyoruz, bol bol sigara külü döküyorüz; nasıl daha iyisi olabilir diye tartışırken.
Daha iyisi, daha kalitelisi için kavga ediyoruz.
Birbirimize sahip çıkıyoruz.

İşte bu ekibi ben seçtim, ben kurdum, ben yetiştirdim.
İşte bu ekip beni seçti, fikirlerimi ve yaklaşımlarımı hayata geçirmeyi tercih etti, benimle birlikte büyüdüler.

Kardeşimle birlikte hayattan keyif alıyoruz, kavga ediyoruz. Bir şeylerin ucundan tutarak birlikteliğimizden aldığımız güç ile ileri taşıyoruz.

Güzel arkadaşlıklarımız var. Yoğunluktan çok vakit bulamıyorum ama her fırsatımı arkadaşlarımla paylaşarak değerlendirmeye çalışıyorum.

Arkadaşlarımın ofisine uğrayıp, bir kahvelerini içerim fırsat buldukça. Her seferinde de, bakarım ortalığa, sorarım "var mı bozuk birşeyler" diye.
Tamir etmeyi, sistemleri çalışır halde tutmayı, bakım onarım yapmayı seviyorum.
Mesela İlker ve Burçin'in evlerinde kapı zili takılı değildi. Onu da ben taktım. Öyle güzel melodileri olan bir zil buldum ki onlara; her kapı çaldığında beni anıyorlar... Heuheuheuheuh.
İz bıraktım işte. Bunu seviyorum.
Yaşadığımı hissettiriyor.

Bunları yazıyorum çünkü okuyucu, ben böyle anlatmıyorum kendimi. Konuşmaktansa yaşamayı tercih ederim.
Ama kendimi sürekli eleştiriyorum. Acımasızca. Bazen bana fazla geliyor bu kadar eleştiri. Kendime yaptığımdan zorlanıyorum.

Kendini kırmayı başarabilirsen gelişebilirsin. Bunu başarmaya çalışıyorum.
Zihnimi açık tutmaya...

Hayatımızın en güzel dönemlerinden birini yaşıyoruz ailecek. Ekonomik problemlerle boğuşuyoruz, Bir takım ufak tefek sıkıntılarımız var.
Ama hep beraber bir arada durmayı başarıyoruz. Kimin problemi yok ki? Hayat hep problemler çıkaracaktır karşımıza.
Problemler ile karşılaştıkça birbirinize sıkı sıkıya sarılın. Aile olmak böyle bir şey.
Sıkıntı ve sorunlarla yüzleşirken birbirinize gerek maddi, gerek manevi desteğinizi eksik etmeyin. sadece gazlamak değil, gerekirse çıkışın da. Ama her ne olursa olsun; sıkı sıkı sarılın.

Ayrıca sevdiklerinize de her gün sarılın. Bir gün artık olmayacakları gün gelecek.
Ben herkese dokunamam. kolay kolay kimsenin omzuma elini atmasına dayanamam. Herkese sarılamam.

Sevdiklerime ise kocaman sarılırım.

Bir gün ayıktım konuya; canım annem, canım babam bir gün ayrılacaklar bu dünyadan.
Her gün sarılsam öpsem de, gene de yeterince sarılamamışım, Yeterince öpememişim gibi hissedeceğim....

Yeterince koklayamamışım gibi...

O yüzden her seferinde sanki yarın gidecekler gibi öpüyorum. Sarılırken, öperken, koklarken tüm benliğime kaydediyorum.

Ofise amcam her gün uğruyor.
Hep muhabbet etmesekte, her seferinde kocaman bir sarılıyoruz birbirimize.
Oh ne güzel.

Babannemin de ellerini öperdim yere çöküp dizlerimin üzerinde oturarak. İyiki öpmüşüm, İyiki koklamışım. iyiki yüzümü basmışım avuçlarına.
Bak bu gün yok... Artık yok.

Teyzem için de aynı şekilde.
Ah benim canım teyzem. Tutamazdı bir türlü, geğirirdi hep. Yer zaman mekan farketmez koyardı bi tane.
Bazen usturupsuz kaçsa da hiç kötülemedik. Aksine ben onun bu halini hep sempatik bulmuşumdur. Biz, en azından ben, kasılırken ortamda bir tane patlatıverirdi. Hiç dışlamadık onu. her seferinde de pozitif elektriğimizi yansıtırdık ona.
İlginçtir ki; tüm gençliğinde geğirmek gibi, ağzını şapırdatmak gibi şeylere inanılmaz takarmış. O yüzden eminimki içten içe her seferinde çok utanmıştır.
Ama aile olmak böyle bir şey. Bizden utanacak hiç birşeyi olmadı. Hep sevdik onu. Her hali ile çok sevdik.

İnsan ailesinden utanır mı? Utanmasın lütfen.
İyi günü var, kötü günü var bunun. Hayal bile edilemeyecek durumlara düşebilir insan. En çok nefret ettiğiniz şeye dönüşebilirsiniz şu hayatta.

Dedim ya, problemler ile karşılaşacağız bu hayatta diye... işte o zamanlarda birbirinize daha sıkı sarılmaya gayret edin. Canınız acısa bile, yanlarında olduğunuzu bildirin sevdiklerinize. En nefret ettiği şeye dönüştüğünde insan, yakınlarından kabul görmek kadar hayat enerjisi, hayata tutunma isteği veremez şu hayatta hiç bir şey insana.

Öyle işte blog.
Sana ne yazacağımı hiç kestiremiyorum. Ne niyetle oturup ne ile kalkıyorum.
Geçen tekrar okudum seni en başından en sonuna kadar.
Her seferinde, yazarken hangi hisler ile yazdığımı çok net hatırlıyorum.
Ve her seferinde bambaşka bir adam olarak, bambaşka deneyimler ile donatılmış olarak okuyorum geçmişimi.

Canım ne zaman yandıysa sana dönmüşüm. Ne zaman Beynim hayata bakış açısını değiştirmiş, hemen gelip seninle paylaşmışım. Ne zaman dibe düşmüşüm, tüm kayıtlarını burada tutmuşum.

3 kısıma ayırdım seni blog.

1 kendimi tedavi etmeye ihtiyaç duyduğum an
2 kendimi değiştirmeye başladığım an
3 KANATLARIMI AÇIP, TÜM GÜZELLİKLERİMİ HAYATA DÖKECEĞİM ZAMAN

Evet... her kanat çırpışımda, yıldız tozlarımı salacağım dünyaya. İnsanlara pırıl pırıl düşünceler, hatıralar bırakacağım.

Yapmadım mı şimdiye kadar hiç? Ohoooo hemde çok.
Ama bilinçli olarak yapacağım 3. kısımda.
3. kısım hayatımın yeni bir dönemi olacak. Muhtemelen evlendiğim zaman. Daha doğrusu baba olduğum zaman. (3. kısma başladığım zaman gene bununla ilgili bir yazı yazacağım. Taslaklarına şimdiden başladım. Bakalım taslaklarımla, gün gelince yazacaklarım öpüşecek mi?)

Doğarız, Çocuğuzdur.
Büyürüz, ve hayatta var oluruz.
Varlığımız ile yeni bir hayat yaratırız.

3 kısımdır hayat.

Bilinçsiz ego
Ego
Bilinçli Ego.

İyiki varsın. Seni en çok ben okuyorum. Ve en çok bana birşeyler ifade ediyorsun.
Senin sayende, hatalarımı, başarısızlıklarımı, renklerimi, edinimlerimi, başarılarımı, aşklarımı, kendime olan saygımı, dirayetimi, ŞU HAYATTA OLAN KAVGAMI, ideallerimi, ütopyalarımı, korkularımı; Daha iyi tanıdım, pozitif yönde geliştirdim, traşladım.
Kendi ham taşımı yontmak için çok güzel bir keski oldun. Bende çekiç olarak seni yanlız bırakmadım blog. Güzel bir takım olduk.
Güzelce yonttuk beni.

Şimdiye kadar ne acımasız bir maceraydı değil mi? Klavye başında bu gün bile göz yaşlarımı bıraktım sana.
Babannem ve teyzemi sana yad ederken.

Dürüst olmak gerekirse, Şu hayatta bana gelecek en ağır yük kardeşimi kaybetmek olurdu. Herkes bir yana o bir yana. Onun dışında herşeyle yüzleşebilirmişim gibi sanki.
Ama yıkılırım, Arman'a bir şey olursa.

İyi geceler, yedi cüceler.

27 Mart 2016 Pazar

NEEEEEKST

Tolerans ve hoşgörü.

Bir insana çok kızabilirsin. Çok ufak bir haraketiyle derinden sarsılıp, dünyaları yıkmak isteyebilirsin.

Ve bunu yapabilirsinde. Seni tutan hiç bir şey yok.

Seni senden başka tutabilecek hiçbir şey yok.

Tek sınır akıllarımız. Birine inanmadıysan kendini teslim etmen pek te mümkün değil. Vizyon sahibi olmak; bildiklerinden öte bilmediklerinin farkındalığı ile alakalıdır. Medeniyeti bugüne getiren herkes vizyon sahibi kişilerdi. insanlığın bilgilerinin ışığında aydınlanmış; bilinenin ötesine bakmaya cesaret edebilecek kadar açık görüşlü insanlardı.

İnsan ön yargılarından, korkularından, tüm öğretilmişliklerinden arınmayı bilebilmeli ki; saf ve naif bir şekilde bakmayı bilsin. Bakışını bir çocuk gözleri ile; bir kuantum fizikçisi bilgisi ile harmanlayabilsin. Bu ikisinin harmanı, bilgeliğe giden yolu açacaktır.

Evet kızabilirsin. Çünkü önyargılarından, korkularından, öğretilmişliklerinden güç alacaksın kızmak için.
Savaş çıkarmak kolaydır. Bağırıp çağırmak... En zor şey affetmektir. Çünkü sana yapılan kötülük ve haksızlıkları affetmek büyüklük ister. (Ben yapabiliyor muyum? Hayır belki, ama deniyorum ve gelişiyorum) egonu bir kenara koyup, bireyin adına değil; daha evrensel bir bütünlük için hayatı değerlendirmek zannedersem ki ulaşmamız gereken evrim sürecinin içerisinde önemli bir checkpoint olacaktır.

Tolerans ve hoşgörü.

Madalyonun bir öteki yüzü vardır. Bir bizim bakabildiğimiz, birde bizim görebildiğimiz. Bakmak gayet fiziksel bir eylemdir. Güneşin, yıldızların ışığı yansıyarak gözlerimizde elektriksel sinyallere dönüşürler.
Görmek ise farklıdır. Bu görüntünün beynimizde ne oluşturduğu ile ilgilidir.
Çocuk ile yetişkin arasındaki temel fark ta budur. Çocuklar bizden çok daha fazla şeyi görürler. Çok daha fazla detaya dikkat ederler.
Ama büyüdükçe, daha derinleri görmeye başlar insan. Alice harkalar diyarındaki tavşan deliğinin gittiği yerlere kadar, minik bir bakış anlam bulabilir.

O yüzden, insanları konuştukları ile değil, yaptıkları ile yargılamak daha doğru.
O yüzden tolerans ve hoşgörü ile insanlara bakabilmeyi öğrenmek gerek.
Kızmamak elimizde. Sinirle davranmak, Objektifliğimizi sınırlandırıyor.
Ki hoşgörü bile sınırlayıcı.
Sadece tolerans sınırlarımızı açmak, daha sakin, daha dingin yapacaktır ruhumuzu. Dinginlik ise algımızı açacak ve ruhumuzda yeni tohumlar filizlenmesine imkan tanıyacaktır.

Kimseye ders vermeye çalışmıyorum. Okuduklarınızdan kendinize bir pay çıkarırsanız, Eğerki gelişmenizde herhangi bir faydam olduysa ne mutlu bana. Çünkü ben burada kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Başkalarının okuyabilmesinden ziyade, en çok ben okuyorum bu blogu.
Aşklarımı, Kavgalarımı, Düşünülerimi, Ruhumu açmaya çalışıyorum. Nereye doğru gidiyoruz? bunu da arada bir tartmak lazım. Kendime en iyi öğretmen benim. Çünkü kendime en iyi düşman benim. Ne kadar kendime olan zararlarımı engelleyebilir, ne kadar pozitife çevirebilirsem....

İşte o kadar ruhumda yeni çiçekler filizlenebilecektir.

İşte ben de o kadar çiçek olacağımdır.

Kendim güzel olduğum kadar, İnsanlığa da bir parça renk, bir parça güzel koku bırakma şansım olacaktır.

Tolerans ve hoşgörü ile...

Affetmeyi bilmek ile...

Bakmaktan bir adım öte, Görmekten bir adım öte

Bilinmeyene olan içgüdülerimi izleyerek; GELECEĞİN VİZYONUNU aklımda kurarak.

Heyecan ve güzel duygular ile

İleriye, geleceğe doğru.... :D



19 Mart 2016 Cumartesi

Emin misin?

Eminim ve yeni bir hayat kurmayı planlıyorum.
Hayat belirsizdir. Karşına ne geleceğini bilemezsin. Tek yapman gereken bulduğun kıymetli taşları saklamak olacaktır.

Facebook sordu bana; Bunu silmek istediğinize emin misiniz diye.

Eminim. Çünkü geçmişi ait olduğu yere; geçmişte bırakmak gerekli.
Geleceğin ne getireceğini kimse bilemez. Ama hayat akmayı bırakmayacaktır. Akıntıda geçmişe takılı kalmak yerine, geçmişten aldığı güç ile geleceğe hareket etmesi insanın, görevidir.

PİŞMAN OLMA.
KEŞKELERİN KALMASIN.

bunlar seni geçmişe takık bırakır.
Hayatın sularında ilerlemeni engelleyecektir.
Acını bile çekerken, Keşkelerin kalmayacak şekilde çek.

Yeni bir hayat kurmak istiyorum. Bunu hakediyorum. Kimseyi üzmemek için elimden geleni yaptım. O yüzdendir ki; tam da bu sıralar kendimi temizlemeye ihtiyacım var.

O yüzden temizleyeceğim. TEMİZLENECEĞİM.

Çünkü yeni gelecek olan, beni temiz bir şekilde hakediyor.

Ben de daha azına layık değilim.

Her şey güzel olacak. Buna inanıyorum.

Kalbim, aklım, ruhum ve bedenim bana bunu söylüyor.

Mutluyum. :)

-----

Bu fotoğrafları silerken. Farkettimki; güzel görünüyorlar ve hepsinin birer hatırası var.
Birde madalyonun öteki yüzü var.

Biraz içim acıdı o öteki yüzdeki hatıralar yüzünden.

Bir daha hatırlamak istemiyorum onları... O kötü olanları.

21 Şubat 2016 Pazar

EAK 'den EA-K'ye

Büyüdüm artık.
Daha farklı düşünüyorum.
Evrimleşiyorum.
Büyümem daha henüz bitmedi. Öldüğüm zaman bitecek.
Konu büyümek değil; ağaç gibi büyümenin bir noktasında insan da meyve vermeye başlıyor.

Fonda Chillsep mix çalıyor. Ruhumu dinginleştirmesi için.

Gidişin ile birlikte Gel-Gitlerim azalmadı, artmadı da....
Sana olan aşkımın, inancımın kıyısına vurup duruyor bedenim. Tekrar tekrar derinlere çekiliyor... Tekrar tekrar boğulmak için....

Daha iyi hissetmiyorum kendimi. Yokluğun daha iyi değil. Varlığını uzakta, bana hediye ettiğin bilekliği de üzerimde taşıyorum.
Kalbim çok kırık değil... Çünkü birbirimize karşı çirkinleşmedik. En azından ben öyle düşünüyorum. Ve bu seni tanıdığım herkesten çok daha ayrı bir yere koyuyor Kroliçem.

Seninle birlikte gülmeyi çok seviyorum. O kadar çok ki; bu bende bir alışkanlık haline gelmiş.
Sana olan aşkım çok taze, iki senede bitirememişiz. İlk günkü kadar saf, ilk günkü kadar sert.

Sen hiç hayal ettiğim gibi değildin. Hayal gücü sınırlıdır EA. Demek istediğimi anlıyorsundur umarım.

Ne yazacağımı bilmiyorum. Klavye başına oturmam gerektiğini hissettiğim için oturdum. Sen çok iyi anlarsın; söylenecek kelimelerin boğazında düğümlenmesini... Seninle en son ağaçlıda oturup çayla kahvemizi yudumlarken; elini avucuma alışım gibi, korkak ürkek içten.... ilk sefer gibi...
İşte bu şekilde, ilk sefer sever gibi seviyorum seni hala.

Sen kusursuz bir insan değilsin. Kim öyleki zaten? Bir kısmını sindiremesemde, çok büyük bir kısmını sevgi ile kucakladım. Aşırılıklarına uymaya, eksiklerini doldurmaya çalıştım kendimce. Ortaya güzel bir tablo çıkardığımı düşünüyorum.
Sen güzel bir tuvalsin EA.

Niye ayrıldım ki senden?

Hayatımızda yaşananların önemli olduğunu düşünüyorum, Yaşamamız gerektiği söylenenlerden ziyade.
Bazen kalbini dinliyorsun. Bazen aklını. Bu ikisini seviyorum. Bazen ise hiç ama hiç sevemediğim bir yanın ortaya çıkıyor ve karanlık kabuslar, korkular, çok garip düşünceler içerisinde buluyorum seni. Bu yönün ile başedemiyorum. Beni korkutuyor.

Kümülatif hesaplama yöntemi ile irdeledim tüm yaşadıklarımızı.
Geldiğim nokta şu an burası.
Bitmiş değilsin benim için. Bitmeyeceksin de asla her ne olursa olsun. Daha eksiye de gitsek, ne seni ne de hayatımdaki yerini unutmayacağım.
Örnek vermek gerekirse; acıktığım zamanlarda pek yemek yiyesim gelmiyor. Bir şey eksik çünkü. Ben senin yaptığın yemekleri yemeye alıştım. Lezzeti çok güzeldi ama sebebim bu değil. Benim için yemek yapman çok anlamlıydı EA. Elinden yemek yemek ne de güzeldi be kadın.

Bir yandan da, (Seni suçlamıyorum bu konuda asla ama haklı olduğumu sen de biliyorsun) sen kitap okumayı, dolaşmayı, bir takım şeyleri nasıl bıraktıysan; bende beni ben yapan bazı şeyleri bırakmıştım... Bir tekdüzelik hakim oldu aşkımıza. Aşkımızı azaltmadı ama; arttırmadı da. Halbuki biz birlikte saklı kentin Krol'u ve Kroliçesiydik. Ne ara evde pinekleyen, Kış uykusuna yatan troller olduk?

Hayattaki TAHRİK unsurumu kaybettim.
Şimdi ise onu geri kazanmaya çalışıyorum. Kazanıyorum da. Ama içinde sen olmadığın için üzülüyorum.

1+1=3 olmalıydık. Ama 2=1 olduk... Acımasızca değil, kabaca yorumlamaya çalışıyorum. Anlatmak istediğim; potansiyelimizin hakkını veremediğimiz. Çünkü bir takım konulara takıldık...

Sevmediğim yönlerinden biri... Bir konuya her ne kadar takılırsan takıl, aynı zamanda farklı konuların varlığını da unutmadan hayatta ilerlemek gerekli.
Saplantı haline getirmeden...
Nefes almayı zorlaştırmadan...

Bugün yaptıklarımız, yarın yapacaklarımızın habercisidir...

Sevdiğim kadının yanına ayaklarım yürümekte zorlaşır oldu... Genede abarttığıma bakma seve seve geldim. Ama iki günde bir malum konular açılıp durdu.

Doğru zamanın gelmediğini anlamak bu kadar mı zor? Seni sevdiğimi ve istediğimi. Benim için bir imzanın kıstas olmadığını. Eğer topluma uymak için atılması istendiğinde, bunun benim sana olan aşkıma hakaret olduğunu. SENİ ÖZGÜRCE SEVDİĞİMİ, VE SANA OLAN AŞKIMIN ÖZGÜRLÜĞÜNE LAF SÖYLETMEYECEĞİMİ, bu yüzden buna olur vermeyeceğimi...

Belki abartıyorum... ama işin özeti şu;

Bazı cevapları ne kadar sorarsan sor alamazsın. KENDİN BULMALISIN.
Aradığın güven kelimeler ile bulunabiliyorsa bence YETERSİZdir...

Güven kelimeler ile bulunmaz. Güven bir karardır.
Bana güvenemediğini söylediğinde; SENİNLE İLGİLİ KARARIMI VEREMEDİM, diye çınlıyor kulaklarımda...

Bazı şeyleri saklıyorsun ya "hakeden" için... Beni nereye koyduğunla alakalı diye düşünüyorum. Çünkü bu tip şeyler kafanda büyümüş konulardır. Kendi kendine koyduğun engeller ile alakalı düşünceler.

Beni seviyorsun. Bunu biliyorum. ve eminimki sebeplerinden biri de; Sana sende olan, seni koca koca halatlarla bağlayan, düşünsel özgürlüğünü demirleyen halatları "kendimce yöntemlerle" çözüyor olmam.

Şu an bile onlardan birindeyiz EA. Ben öyle hissediyorum. Toplumun sana, yanlışlıkla bir balığın ağa takılması gibi taktığı, ipleri kesmeye çalışıyorum. Saklanma ihtiyacı hissediyorsun. Düşündüklerinden, yaptıklarından... Bence çok güzelsin. O yüzden ikide birde güzel kadın diyorum sana. Fiziksel güzelliğinden bahsetmiyorum, Ruhunun güzelliğinden bahsediyorum.
Fiziksel güzelliğin için sevmedim ben seni. Ruhunu sevdim senin. Katapult gibi ellerini sevmedim, dokunuşundaki amacı sevdim. O yüzden güzel hissettirdi dokunuşların.

Ama bir yerde kapattın kendini bana. Bunu biliyorsun değil mi?
İlginçtir ki; ayrıldıktan sonra da son zamanlara göre baya bir açtın kendini... Demek ki; korkularından arınman gerekiyormuş. Korkularını ZATEN YAŞADIĞIN İÇİN; beni, korkmadan yaşayabildin.

Ne derler; en güzeli ayrılık sevişmeleri dir. Kaybedecek hiçbirşey kalmamıştır çünkü...
Seni tutan bağlarından sıyrılmışsındır.

Bende beni bağlayan tüm bağlarımdan kurtulamadım belki güzel kadın. Ama bizi bu ayrılığa getiren konuda bağlarım yok. herhangi bir önyargım yok. varsa beni tutan ipler; başka konularda onlar...

Hala bile gel gitler yaşıyorum. Bir yanım seni çok özlüyor buna emin olabilirsin.
%50 %50 durumundayım.
Zaman zaman, Koşa koşa sana gelmek istiyorum.... Tıpkı seninleyken koşa koşa kaçmak istediğim zamanlar olduğu gibi.
Ama o zamanlarda bu düşüncelerimi nasıl dinginleştirmesini bildiysem, Bu gün de sana koşmuyorum.

KOŞMUYORUM.... Yürüyorum. Çünkü bir yere yetişmeye çalıştığım yok. (Üzülerek/senin aksine) bir tanecik hayatımız var. Herşey doğal gelişmeli... Zorlama olmamalı yaşanan şeyler.
Çünkü hedefe koşarken, etraftaki güzellikleri görmeden geçmiş bir hayat, zannedersem amacına asla ulaşamamış olacaktır.

İşte bu yüzden ayrıldık... Ben sana ayak uyduramıyorum. İşte burada eksik harmoni... Çok uygun olduğumuzu bende biliyorum. Ama seni bir yük gibi aşşağı çektiğimi düşünüyorsun. Gerek "çocuk yapma yaşım geçiyor" düşünülerin, gerek sana olan sevgimi sorgulayışın vs. kendimi sana bir yük gibi hissettiriyor.

Özgürsün şimdi... Hem benden özgürsün, Hem toplumun "o seninle oynuyor" baskılarından, İstediğin işi yapabilirsin artık ayak bağın yok. İstediğin işi yaparken "benden" feragat etmiş olmayacaksın. Annen ve baban "hadi evlenin artık" baskısı yapmayacak sana benimle ilgili. Yada onlara "seninle oyun mu oynuyor bu çocuk" diye sorarlarsa, bu sorunun baskısını hissetmek zorunda kalmayacaksın...

Senin özgürlüğüne senden daha çok takık olmam kulağa güzel geliyor. Sevgimin saflığından dır.
Doğrudur yanlıştır o tartışılır. Ama saflığı tartışılmaz.

Birde üzülerek söylüyorum ki; benim ailem sana yakışmıyor. Yanlış anlama, çok güzel insanlar, çok saygı duyuyorum onlara ve hep hayatımda olmalarını isterim.
Ama bazen biraz kendilerini yüksek mi görüyorlar diye düşünmüyor değilim. Hataların oldu EA. Bunları telafi etmek için "yeterince" emek gösterdiğini düşünmüyorum. Ama onlarında yeterince emek gösterdiğini düşünmüyorum.
Özellikle de annemin yaklaşımları inan bana, kalbimin ta derinlerinden yaralıyor beni...
Ailem benim sorumluluğumda. O yüzden onlardan hiç bir koşulda vazgeçmem söz konusu olamaz...
Ne sende, ne de onlarda aradığım şeyi bulamadım.
Son düşünülerimin ışığında, bu eve bir gelin getirilmesini haketmediklerini düşünüyorum...

Sen benim sevdiğim kadınsın...
Annem telefonda "hadi yemeğe gel, Yemeğe geliyor musun?" diye her sorduğunda neden tekil konuşuyor diye düşünüyorum. Düşünüyorum ve utandırıyor beni...

Sen neredesin annemin söylemlerinde?

Senin bu iş olayların ile ilgili ilk günlerde annemle konuşmuştum.
EA bir iş teklifi aldı, Bunu kabul edip İzmire geçerse, ve eğer bu süreç DÜZGÜN ve DOĞRU BİR ŞEKİLDE geçerse ona evlenme teklifi etmeyi düşünüyorum. demiştim.

o da senin bu iş olayını, beni evliliğe sürüklemek için ortaya atmış olabileceğini, İzmire gideceğine inanmadığını söylemişti. (böyle düşünmesinde bir sakınca olduğunu düşünmüyorum. Farklı bakış açıları sunması kötü birşey değil)

Bense sana inanıyordum. ve emin ol içten bir şekilde gitmeni istiyordum. ona da aynen bunu, yukarda yazdığımı söyledim. Bu sürecin sonunda sana evlenme teklif edebileceğimi...

Olaylar pek de istediğim şekilde gerçekleşmedi. Süreç umut değil, UMUTSUZLUK vaad ediyordu senin için.
bu beni süphelere düşürdü.
Dedim ya, dokunuşun estetikten yoksun bile olsa, arkasındaki sebepden dolayı çok anlamlıydı.
O yüzden bu sürecin sebeplerini araştırdım. Sebebi umutsuzluktu, korkulardı...

Bakma bende suçluyum bir çok sebepten. Ama hepsi ile ilgili özürlerimi diledim ve bir daha yapmamak için kendimi değiştirdim. Evrildim...

Sen özür dilemek ve suçlarını kabul etmekte güçlük çekiyorsun...
Ama evrilmeye de açıksın...

Fakat bazı konular çok hassas... Fiziğin temel yasaları gibi. Onlarda tolerans ve anlayış göstermek benim için çok zor. Ancak hoşgörü gösterebilirim ki; hoşgörü yü kendinden aşşağı olanlara gösterirsin... Sen benim eşim olacak isen, seni kendimden aşşağıda görüp te, hoşgörü gösteremem.
Toleransın bittiği yerde senin için acılar başladı ise bil ki bu sebeptendir.

Çünkü sen sevdiğim kadınsın. Belki canını acıtacak da olsa, sana herkese davrandığım gibi davranamam. Benim için farklısın.

En çok şiddete sen maruz kalacaksın. en büyük fırtınalarıma...
En dingin limanım sensin çünkü.
Bana vurmasına izin verdiğimsin sen...

Çünkü sen sevdiğim kadınsın.

Neyse Özeti ile;

Bilmiyorum hikayemiz bitti mi... Zaman gösterecek. Daha iyiye yada daha kötüye...

Ben ise bu seyahatin keyfini çıkarmaya çalışacağım elimden geldiğince... Koşmuyorum... Seni seviyorum...

Sevgilerimle.

EAK'den EA-K'ye