28 Aralık 2010 Salı

umarım

neden unutamıyorum eski sevgililerimi? bahaneler falan yok bu sefer, sebepler falan... doğrumu yanlış mı bu? onu merak ediyorum... dün akşam damlayı düşündüm mesela. sonra biraz daha az olaraktan elayı.. fulyayı düşündüm. ayrıldığıma pişman olduğum tek kadın o dur. tamam bunu anlayabiliyorum. ama ya diğerleri? onlardan ayrıldığıma hiç te pişman değilim... ama içim buruk kalmış be.. mesela damlayla ayrılalı kocaman bir sene geçti... o zamanki halimi özlüyorum... o zaman olduğum insanı... sonra ne çok şeyler yaptım yaşadım... inandığım savunduğum değerlerimi nerelere çarptım, nerelere attım... kendimi kaybediyorum sanki yavaştan... hiç böyle hissetmemiştim... hayatımda hiç bu kadar tembel olmamıştım.... hiç kendimi bu kadar kusurlu hissetmemiştim, bu kadar başarısız... bu kadar isteksiz...

yaşamaktan keyif almıyorum şu an... sokaklara çıkmaktan... dolaşmaktan, şiir yazmaktan, şarkı söylemekten... evet ben minik bir bohem dim... şimdi renkleri solmuş bir vazo gibiyim, gri ve içi boş...

umarım ilerleyen yazılarımda ya ölmüş, yada bu halimden kendimi kurtarıp ta o eski halime dönmüş olurum.. umarım biraz sorumluluk edinmiş olurum... ve umarım bol param olur :P ve umarım hayatımın aşkını yaşıyor olurum. ve umarım cennette olurum. ve umarım........ umarım işte, umarım da umarım...

bide kız arkadaşlarımı dorukla tanıştırmamaya dikkat edicem bundan sonra... öyle bir karar aldım...

bye

27 Aralık 2010 Pazartesi

g.o.d.

selam blog...

içten içe kendimi öldürmeyi düşünüyorum... çünkü bu dönemde bazı derslerimden kalacağım... aileme bunun hesabını vermektense (biliyorum 30 sene konuşulacak bu) ölmek daha kolayıma geliyor...

bügün kendimi güzel hissettim. vapurdan indiğimde başım dönüyordu.. oley :) herzaman olmaz. sonra evde yalnız kalmıyor olduğuma sinir oldum. böyle zamanlarımda kimseyi istemiyorum etrafımda.. kendi kendime aşkvari duygularımın içerisinde kaybolmak, yalnız ve yalın olmak istiyorum. gitarım ve ben.... tüm dünya siktirip gidebilir.

bu kadar yazıyorum bugün sana. içimden gelmiyor. içim çok dolu da, kelimeler burda bitti bugün.

thx god

16 Aralık 2010 Perşembe

umumi sevgili

insanlardan uzak, onları içime sokmadan, ve kendi kafamın içerisinde yaşayarak onları sevmeye bayılıyorum. kartlarımı açık oynarım hep. ve bu yüzdendirki, yani maske takmadığım için, kimsenin ruhuma kadar dokunması mümkün değil. sadece özellikle bunun için uğraşmayan insanlara izin vermişimdir hep. uğraşanların ise pek şansı olmamıştır...

sanırım bir tek damla nın ruhuma dokunmasına izin vermiştim. "ruhuma dokunan kadın" diye bir ismi vardı benim koyduğum. ikimizde kendi hayatlarımızı yaşıyorduk kendi kendimize, o yüzden, yani benim hayatıma bulaşmadığı için (ben istemediğim sürece) izin veriyordum. kontrolüm bendeydi... eheh kimler kimler bunu istemişti ama bir tek o alabildi bunu benden. çok kızardılar herhalde bunu okusaydılar bana. çünkü herkes hakettiğini sanıyor ya herşeyi... ben hakedene hakettiğini verdim. herkeze herşeyi vereceğim diye birşey yok ne yazıkki. halka açık umumi sevgili değilim. derdi olan gitsin kendini becersin.

neyse konuya dönelim, ben insanları incelemeyi çok seven biriyim. en çok üzerinde uğraşmayı sevdiğim obje kendimim. benden sonra sevgililerim geliyor. türlü türlü oyunlar, testler, eğlenceli, üzücü deneyimler yaşıyorum yaratıyorum... sadece sonucunu görmek için de değil tabiki. insanlara birşey katıyorum bunu yaparken. işte bu sanattır. bu benim yaptığım; durumdan öyle bir şekilde faydalanıyorum ki, insanların daha başka bir bakış açısına sahip olmalarını sağlıyorum yer yer. varolan duruma birşeyler ekleyip, onu şekillendiriyorum. belki o yüzden sıkıyor beni standart günlük yaşamlarımız.

bu arada baya bir süredir blog yazmaya devam ediyorum, taktir ettim kendimi. genellikle maymun iştahlı biriyimdir, doyana kadar tadına bakarım sonra kaçarım. ama bazen de o içimdeki doymak hissi bitmez. tam da o noktada aşk başlıyor benim için. doyamadığım şeye aşık oluyorum, yada aşık olduğum şeye doyamıyorum. işte hangisi daha uygunsa... mesela tüm sevgililerim benimle sevişmekten bıkmışlardır. aşık olduğum kadınla sevişmekten hiç bıkmam çünkü. bıkanlarıda anlamakta güçlük çekiyorum. ne biliym, sadece diyorumki; onlarında burcu boğa yükseleni boğa olsalar benim gibi olurlardı herhalde diye.

yazarken birde klavye ile bütünleşmece gibi bir durum var. pek ilgimi çekmiyoru benim. ama genede yazdım işte, düşünceler sanki 2 tane AAA boy pille çalışan şu klavyeden çıkıyorlarmış gibi :) ilginç bir hissiyat. kalemle yazmayı hiç sevmiyorum çünkü çok uzu sürüyor. sadece şarkı sözü yazarken, hem yavaş olduğundan, hemde üzerinde oynamaları yapmak daha kolay olduğundak A4 ve çıtçıtlıyı çok severim.

12 Aralık 2010 Pazar

yoğurt kabına art-tırdım

gel gitlerim var duygusal olaraktan... ilk defa bir konuyu konuşmaya karar verdim, önemli olabilir diye. ama onun dışında ne yalan söyleyeyim batmıyor pek te konuşmuyor olmamız. iyi böyle. yok ben kendimi biliyorum konuşmaya başlayınca kötü oluyor, uzun uzun konuşuyorum sıkıyorum falan, gerek yok. ama bu düşüncem 2 gün sonrada değişebilir.. gel gitlerim var.

neyseciğime sevgili blog. guruptan ayrıldım. söyle bir düşüncem var ki; gidene kal demem. çünkü bu iş gönül işi, gönlü olmayan adamı neyleyeyim?
armana ayrı sinir oldum, yok efendim neymiş ruh yokmuş. sektör git diyorum. ruh yoksa ne sikime duruyosun gurupta? hayır bağlılıktan falansada sektör git. ruhu bozuyosun. yokluğun yarar varlığın zarar bi durumda kalıpta ne diye beni meşgul ediyorsun? çok malca. neyse..

a good point; özledim. bu iyiye işaret değilmi?
a bad point; ben hemen aptallar gibi bağlanmaya başlıyorum. ve iç güdülerimde hemen alarm vermeye başlıyor "Kaç kurtar kendini" diye... süt yoğurt ve üfleme paradoksu... ve yoğurt kabına attıran adam üçlemesi...

4 Aralık 2010 Cumartesi

diş telleri

bi kız var, dişlerinde telleri var. facebookta profil fotoğraflarını dolaşıyordum onun. telleri olsada, kocaman kocaman gülümsemiş tüm fotoğraflarında. ne güzel dedim kendi kendime.

sonra gittim kendi fotoğraflarıma baktım... evet benimde gülümseyen bir fotoğrafım vardı. ama bir tane... sonra dedimki kendime, ya ben öyle biri değilim, yada kendimi öyle ifşa etmiyorum..

bunu düşüneceğim..

2 Aralık 2010 Perşembe

pretty woman

ne buluyorum sende? ne buluyorsun bende?

neden ufak ufak dokunuyorsun bana? hoşuma gitmiyor değil de; ilginç geliyor o elektrik... çekici geliyor...

gene numaralandırayım mı? eheh yok yok bu sefer yapmiycam.

paragraflarım kısa kısa, konudan konuya atlıyorum... çünkü anlatmak istediklerimi atlıyorum XD

miss eak, ilginç birisiniz, ilgimi çekiyorsunuz. sizi, bir kedinin uzaktan süzüşü edası ile izliyorum.
birde aklımızda bulunsun, ses çıkarmasakta ton balıklı şeyleri ısıtmadan yemek lazım. tadı kötü oluyor ^^ eheh

bu gün konum sizsiniz, sizi düşündüm bugün çünkü.

birde kork benden... istediğin kadar görmüş geçirmiş ol, tamamen, hem bana hem KENDİNE dürüst değilsen; aşık olabilirsin bana... ve üzülebilirsin sonra... bazen unutuyor insanlar benimde insan olduğumu... eheh bende unutuyorum bazen ^^ sonra çok büyük beklentiler, yargılar oluyor beni. ben korkmam, korksamda korkularıma yenik düşüp davranmam, o yüzdendir beklentilerin büyüklüğü belki. ama yer yer bende biraz kendimi korumaya alırım. insanım çünkü.
birde, tanıyorum ben seni :) çok aslanı olan bir hayatım var. en sevdiklerim aslan olmuştur hep. ve aynı zamanda en çok kavga ettiklerimde. ha nerden tanıyorum seni? sen benim 5 sene sonraki halim olduğundan olabilirmi?

insanlar aşık olmak için yazabilirler, yada yazmak için aşık olabilirler, yada yazarlar veya aşık olurlar...
ben neden aşık olurum? emin değilim tam olarak... ama aşık olduğumda daha mutlu oluyorum, o zamanlar ettiğim kavgaların bile hoş bir tadı oluyor... keyif alıyorum yaptığım herşeyden... nefes almak gibi... yaşamak için, yaşama daha bir sıkı tutunmak için, emek harcamak için, o içimdeki sürekli sakladığım adamı dışarı çıkartmak için...

birde insanlar; onlar ne kadar değişikler. toplu guruplar halinde buluştuğumuzda ne kadar farklı oluyoruz, kendimizden, kendimizi olduğunu düşündüğümüz halinden ne kadar farklı oluyoruz. ama drüst ol... bil ki; (bunu kendime söylüyorum) düşündüğünden farklısın, ordaki halinden farklısın... senin bir özün var, ve diğer herşey onun etrafında dönen tozlardan ibaret... bir rüzgar herşeyi alıp götürebilir, ve bunu çok çok iyi biliyorsun.... işte o geriye kalansın sen... ne düşündüğün ne hissettiğin. hepsi değişir, birtek özümüz kalır geriye.

miss eak ^^ oh miss. gel bana usulca. :) fısılda bana. gece gel, gündüz gel, aç bana ruhunu, bak gözlerime, ama öyle normal o umursamadığın tavırla değil... ruhumu görerekten... korkma acıtmam ben. :P yok yok acıtırım... hakedene acıdan bol birşey yok, hakedene mutluluktan başka. ama haketmenin kıstasını ben yaparım... tıpkı seninde benim adıma "budur" diye karar vereceğin gibi. aa evet, kulağa kötü geliyor... ama güzelliği içinde gizli, kazanmak için, haketmek için bir savaş var, ve bu güzel birşey. gerçekçi olursak aksi taktirde, emek harcanmamış birşeyde hiçbir kıymet kalmadığını da görürüz. bence böyle. bildiğimi söylerim. daha iyisini bilen varsa da söylesin, içten bir şekilde sevinirim ^^

1 Aralık 2010 Çarşamba

who is black?

empati deniyorum... ama henüz geçemedim.
açıklama ihtiyacı hissediyorum kendimi... bu hoşuma gitmiyor. ama başa gelen çekilir.

neyse, öncelikle burası benim iç dünyam, iç dünyam dalgalı, çalkantılı, dalgalı (evet iki defa yazdım ikiside farklı manada) serin ve birsürü histen oluşuyor. bunlar benim dış dünya ile ilgili olayım değildir. içimdedir tamamen, dışarıya kılcal damarları ulaşır sadece.

ben yazdıklarımı okurken eğleniyorum.... sadece kendimi anlatmak zorunda hissediyor olmak koydu bana iç hesaplaşma nokta blog spot nokta kom ile ilgili olarak. neyse,



dün ne yaptım? ve ondan önceki bir kaç gün? şimdi nerdeyim ve yarın nerede olacağım... evde dolaşırken bazen kendimi "ben çok kötü bir adamım" diye sayıklarken buluyorum... sonrada dönüp bizimkilere; "beni siz yarattınız" diyorum... bu neden böyle bilmiyorum. kötü bir adam mıyım? yoo genellemeye göre gayet de iyi sayılırım, ama ruhumun olmamı söylediği adam ile kıyasladığımda kendimi olmak istediğim insan olamamış olmam koyuyor, o yüzden öyle çıkıyor ağzımdan sözcükler...

rüzgarın oğlu.. ve win rar... ziplerim uçuk saçık fikirleri, ve bunun başkanı, hepinizi kovmak istiyor. @doruk

30 Kasım 2010 Salı

numaralandırılmış

offf... okuyorsun sen burayı... nasıl yazıcam şimdi ben, o kadar da kandıramam kendimi...

neyse, başa gelen çekilir..


1. i am the heart breaker...
2. bu sene boyunca üzdüğüm kadınların sayısı önceki hayatım boyunca üzdüklerimin iki katıdır.
3. ben içi dışı bir bi adamım...
4. ben daha iyileşmedim.... niyetlendim ama daha iyileşemedim...
5. seçme şansımız yoktu, çünkü miss butterfly ile ya kopacaktık, yada elimizden geleni yapmayı deneyecektik...
6. herkes bana "sevgiliden arkadaş, arkadaştan sevgili olmaz" dedi
7. maddelendirmeyi çok seviyorum, neden bilmiyorum
8. bu benim iç dünyam. sadece benim... kimseye özel değil benden başka...
9. 2010 un ilk gününden beri, evet diyorum neredeyse herşeye... bu benim evetimi kıymetsiz, beni kıymetli yaptı... yada en azından bana öyle geliyor... sana miss butterfly evet dedim... çünkü hayır desem seni kaybedecektim. evet belki sen bana küsmeyecektin, ama gerçekçi bir insanım ben... öyle gelişmeyecekti olaylar... toz pembe olmayacaktı.
10. sayın miss butterfly; ben seni hiç kırmak istemedim bu güne kadar... hep bir sınır koydum aramıza, sonrada bunu birlikte sürdürdük... o yüzden kavgalarımız hep sessiz sessizdi... ya bugün? herşey değişti biliyorsun değilmi? bu gün bir kavga etsek hiçte öyle sus pus olmaz... kırabilirim, kırılabilirim... evet beni en güzel tanıyan insanlardann birisin; benle ilgili benim bilmediklerimi biliyorsun bazı bazı... ama hiç bu yüzümü yaşamadın, bende seninkini... bu oyunun uzaktan izleyicisi olmakla içinde oyuncu olmak farklı... uzaktan güzeldir bu oyun, içinde çok kondisyon gerektirir. ben ise 2010un azılı rakiplerindenim. o eski "oyun kazanmak için değil, eğlenmek içindir" vizyonum yerini aldığım sayısız yenilgilerden sonra benimde henüz bilmediğim başka başka şeylere bıraktı... sen güçlüsün, çok dayanıklısın bilirim... ama ben kırarım... asi ruhum hemencecik harekete geçer, seri bir şekilde "bencilce" davranır, istediğini yapar. dur diyemez kimse ona... kendimi eğitmeye çalışıyorum, ama daha yeni başladım buna. henüz bir başarı elde etmişliğim yok. kimseye karşı değilde, bir kendime karşı yenik durumdayım hep... oyun hep iki kişilik, ya sen-ben yada ben-ben. ve yenerim herkesi... belki belki berabere biter bazı maçlar... açılmam kimseye, açılamam... öyle içten falan... bazı kişiler vardı hayatımda açıldığım, sendin biri miss butterfly. ama oyundayız şimdi, karşılıklı takımlara düştük sanki... belki oyundan önce sevdiğim şeklidir aslında olması gereken, ama oyunun kuralları var. keşke tüm kurallar benim elimden çıksa, ozaman daha bir başka olurdu hayat... ve belki ben...
11. ve ben eşşek sıpasının önde gideniyim...
12. seni kırmak istemiyorum. ve bu çok büyük bir sorumluluk. yüküm değil de derdim, ben sana ne derdim...  :(

20 Kasım 2010 Cumartesi

bok

ağlıyorum...

hem içten içe. hem dıştan dışa... lanet olsun... kahretsin... bir daha aşık olmak istemiyorum.. sarhoş oldum bi de... amk... burdan sonra nasıl güzel bir ilişki kurabiliriz ki? bide hala bunu düşünüyr olmam... hala nasıl kurtarabilirim diye düşünüyor olmam... ah ah ah.... kalbim var ya... öyle acıyor ki... bir başkasına.... bir başkası için.... yaptıkların.... lanet olsun banada kafamada... ben salağım.... allah belamı versin benim... seninki doğruysa ben ne yapayım söyle? bendemi bunu yapayım... sen ona yap ama beni kır.... olacak iş değil.... onu benden daha çok düşün.... ulan ne salak bi adamım ben... bunun üstüne hem hala seni seviyorum hem aptal gibi arıyorum...

siliyorum seni... napıcağımı bilmiyorum çünkü... yanında kendim olduğum ilk kadını sileyimmi? ne kadar boktan bir karar bu... bilmiyorum ne yapacağımı.... kahretsin... kalbim batısn dibine dünyanın.... taşımak istemiyorum bu yükü.... lnaet olsun bana ve hislerime... lanet olsun...

what should i do

I'LL NEVER
TRUST
LOVE
LIVE
HUG
URGE
RELY
TOUT
a woman again

19 Kasım 2010 Cuma

canım çok sıkkın. 20 dakika öncesine kadar yarın sabah istanbula yola çıkıyordum. şimdiyse ancak pazar günü yola çıkabileceğim... işler bitmedi... bildiğin sanayi işçisi gibi çalışıyorum... halbuki bunu yapıyor olmamalıydım. başka insanların sorumsuzluğu yüzünden iş başa düştü. elimden geleni yapıyorum ama olmadı işte... olduramadım..

bu seferi için kendime kızmıyorum ama bir daha bu olursa işte o zaman saçımı başımı yolarım. babamlada kavga ettik zaten... sinirlerimi bozmamak için elimden geleni yapıyorum ama... nafile. ah bir istanbula dönebilsem... evimde bilgisayarımın başına bir oturabilsem... dünyalar benim olacak... o kadar özledimki evimi... doruğu falan... arman burda zaten. yediğimiz içtiğimiz bir. onu özlemedim XD

birde şunu farkettim ki; benim arkadaşlarım arasından işime "gel yardım et" diye çağırabileceğim kimse yok galiba... arman bayçanın bir sürü böyle arkadaşı var... hem kıskandım hem saygı duydum ona... benimkilerin başka özellikleri var onunkilerin başka tabi. ama genede içinde bulunduğum durumda benim kaynaklarımın bir faydası dokunmadı... demekki bende ortamımı buna göre daha farklı kurmuşum.. beklentilerim isteklerim farklıymış insanlardan. bunun üzerinde düşüneceğim... bazen darlanıyor içim... bu da o anlardan biri işte. sinir stres yüzünden. yapıcak birşey yok. neyse olsundu. önemli değildi...

birde bunlardan ayrı olarak, çalışan üreten insanlardan oluşan arkadaşlarımın olmasını istiyorum. hiç yok be kardeşim etrafımda. yeni yeni, tek tük. kardeşlerim, üretelim kalkınalım. ben çalışan adamı severim. 2 3 seneye çok daha başka bir adam olacağım. göreceksiniz. çok güzel bir herif olucam. yeme de yanında yat tadında :))

ben yatmaya kaçanzi. iyi geceler herkese.

16 Kasım 2010 Salı

UZAKTAN NASILSA YAKINDAN DA ÖYLE OLAN, SAÇLARINI OKŞAYABİLECEĞİM BİR KADIN...

söyle bana dostum nedir senin derdin? yok  hayır dinlemeyi özledim o yüzden soruyorum.

kadınlar... aşk... hislerim ve kalbim... param parça, yaklaşık üç beş kuruş kadar...

aşık olmak istiyorum, ve yeniden... bidaha... ama kalbimde ne kaldı geriye. yeni gelen sormayacakmı? bana ne bıraktın diye? o değilde ben sormayacağım.. neden biliyormusun okuyucu; çünkü ben bencil şerefsizin önde gideniyim... o kadar bencilim ki, karşımdakinin eski sevgilileriyle neler yaptığı falan beni hiç mi hiç ilgilendirmez. ben günüme bakarım bu bir. ikincisi kadınımın geçmişi her ne idiyse, ben daha güzelini yaşatacağımdan hiçte sikimde olmaz. o kadar bencilim ki, geçmişte yaptıklarının aynısını bana yapsa çocuklar gibi dünyalar benim olur. o kadar bencilim işte. çocuklar gibi bencilim. ama benim bencilliğim öyle herkezinkine benzemez. saf ve masumdur. beyaz bir gül gibidir.... yaprakları yerlere, sokağa dökülmüş bembeyaz bir gül gibi... ve öyle de hüzünlüdür...

sevilmek istiyorum... bunu çok bencilce istiyorum... çocuklar gibi... karşılığında da aşık olmak istiyorum... gene çocuklar gibi...

birisi "ben senin ilkin değilim" diye trip atmıştı.
bir diğeri "sen bencilsin" dedi.
bir diğeri gerçektende kendi bencildi.. ama ben onu öyle kabullenebildim... bir yere kadar.
bir diğeri.... hımmm ona birşey bulamadım.. ilginç. ama o da beni yüz üstü bıraktı...
bir diğeri... aşık olamadım...
bir diğeri... yüz üstü bıraktım... ayıp ettim... üzgünüm...
bir diğeri... mazoşistti...
bir diğeri...

neler verdim?

kalbimi verdim. aklımı. gururumu. ideallerimi.

neler yaptım?

birisinin çok feci ağzına sıçtım.
birisine tüm iyi niyetimle, iyi olması için üsteledim, üzerine gittim...
birine, davranmam gerektiği kadar iyi davranamadım... üzgünüm... ama şu an çok mutlu gözüküyor. umarım da öyledir.
bir diğerini sömürdüm. ama çokta sikinde değildi sanırım.

ben gel gitleri çok olan bir adamım. ama inanıyorum ki, konuşmalarımda bu sadece... yaptıklarım genellikle dengeli ve düzgün şeylerdir. bu seneki saçmalamalarım hariç yaptığım yanlış birşey olduğunu zannetmiyorum.

insanların bloglarını okuyorum... çok tatlı ve şeker blogları olanlar var. okurken gülümsüyorum. acaba benimkini okumak nasıl bir duygu? bilmemki. ben iç dünyam ile hesaplaşmamı yazıyorum.. çok karanlık ve derin bir konuyu ele aldım... zor bu konu. çünkü hemen deli yapıştırması yenilebilir... çıplak yazıyorum. yok yok üstün giyinik tabi ama ruhumu soydum... ve evet utanıyorum yazarken. hani bazılarınızın var ya bir defteri... kimseye okutmadığınız. onun gibi. ama açtım ben ruhumu. içim dışım birdir, saklayacak birşeyim yok. pislik yok ruhumda. ayrıca cesur bir adamımdırda... yaparım, ederim. ne gözle bakarlar diye çok düşünmem. anlayan anlar zaten beni. anlamayan da eksiktir. bir gün anlayacaktır zaten, burda dokuzuncu dereceden integralli astro fizik denklemi yazmıyorum ki. sadece senin benim yaşadıklarımız yada yaşayabileceklerimiz... yaşamamış olana zaten lafımç eksik olan o çünkü. sen ben zaten konuyu kapatmışız çoktan. diğeriyle seni aynı yere koymam. o çocuk, sen olgunsun. biz tartışıyoruz, senin aklında... zeminimiz çok güzel. çünkü senin içinde.

ha evet bunu bende okuyacağım. ve okuduğum halim şimdikine göre olgun olacak. daha iyi yada kötü değil. sadece daha olgun... daha çok yaşamış...

birde cevap almamışlık çok koyuyor... herkez benim gibi değilmi... yaptıklarımızın meyvalarını görmek istiyoruz... iyi yada kötü. görmek istiyoruz sadece.

işte o yüzden hayat verebilecek yaratıklar değiliz. ağaç gibi tohumunu salıp büyüdümü diye kontrol etmemek bize ters. biz hayatı yaşamak için varız. ve sonraki nesillerle KENDİ hayatımızı sürdürmek için... yeni yaşamlar yaratmak için değil. o yüzden annemiz babamız bize baskı kuruyor. o yüzden çocuklarımıza baskı kuracağız. bizim gibi olsunlar diye. ki kendi mastrübasyonumuzu yapalım; KENDİ hayatımızı devam ettirelim.

ve sonra sen gel bana "bencilsin" de... evet bencilim... ama kim kadar? zararlı seviyedemi? ayrıca sorarım sana sen bencil bir anne babanın çocuğu değilmisin? onların değerleri ile büyümedinmi? yani neden müslümansın da bir başka dine meshup değilsin mesela? devlet te böyle... bitek bizimkisi değil. hepsi böyle... KENDİ ırklarını, yaşam stillerini sürdürmek istiyorlar. nesilden nesile aktarmak istiyorlar. dinlerini falan.

ben ise kedi sevmek istiyorum. minik yavru kedileri. bugün buldum bi kaç tane. çok tatlılardı. aldım kucağıma sevdim. oh ne mutluyum şimdi. aynı onları sevdiğim gibi kendisini sevebileceğim bir kadın istiyorum. KENDİ İSTEDİKLERİMİ ÜZERİNE YAPIŞTIRMAK İÇİN BİR KADIN İSTEMİYORUM... UZAKTAN NASILSA YAKINDAN DA ÖYLE OLAN, SAÇLARINI OKŞAYABİLECEĞİM BİR KADIN...

ve gene herzamanki gibi çok şey istiyorum...
çok şey...


işte bu benim minik kalbimi eziyor. ÇOK ŞEY istediğimin farkında olmak... üzülüyorum, eziliyorum... tatsız bir acı bırakıyor dilimde. ne konuşmak, ne dinlemek istiyorum... bir sevdiğimin kucağında önce ağlamak, sonra biraz kendime gelip kaldığım yerden hayata devam etmek...

ne bileyim... çok defa aşık oldum... herhangi birinin şimdiye dek sürmesini isterdim. hiç bitmemesini.
şimdi bi daha nasıl aşık olurum? ulan her seferinde de bunu söyleyip aşık oluyorum ama neyse... nerde kalmıştım; ha nasıl aşık olurum şimdi? ne kaldı geriye? benden ve sizden? yemin billah çocuğum olsun onu öyle bir sevicem ki.... aşık olduğum kadın onu kıskanacak... çocuk alışır çünkü sana... arkasını dönüp gitmez.. gidemez... annesisindir, babasısındır onun... aile çok başkadır... aile kavramı benim için çok önemlidir. severim ailemi. kavga da ederim. ama vazgeçmem onlardan hiç. onlarda benden.

neyse canım sıkkın, ruhum dap dar.. gidip biraz wow oyniym. kafamı dağıtayım...

bide balta satınaldık arabaya koymak için. ulan çok komiğiz be. balta lan.. bide elektrikli testere alıcaz eve... daha doğrusu bu gidişle alıcaz; öyle gözüküyo. ama korkma. bi gün misafirim olursan birşey olmaz. öyle korkunç insanlar değiliz... sadece bundan keyif alıyoruz... bizimkiler espirili matrak şeyler.. korkma korkma XD

serzeniş

tatlım en son giderken seni öptüm ya. dediğimi hatırlıyormusun bilmiyorum ama dedimki "bu son olacak muhtemelen"
biliyorsun seni seviyorum. ama meşelikte bakıştığın çocuklar falan var.. espiri olduğunu biliyorum tabi, bir gerçeklik payıda var. sen leventi kıskandırmaya çalışırken beni kaybedeceksin.
sana bir şey için çok teşekkür ederim, dürüstlüğünden dolayı. evlenmeyi düşündüğüm kadında olması gereken olmazsa olmaz özellik bu. ama ayrıca tek eşlilikten de yanayımdır. sen başkası için birşeyler yaparken ben bu yanda tek başıma seni beklemek istemiyorum. senden ne istediğimi de açık açık belirttim sana. ciddi ve sonu mutlu sonla biten bir ilişki. sana önceden davrandığım gibi davranmayacağımı bu seferin çok farklı olacağını da söyledim. sende kendi cevaplarını verdin bana...

sen ne arıyorsun, nasıl birini arıyorsun bilemiyorum bu hayatta, ben evleneceğim, yanında mutlu olduğum, hayatımı paylaşabileceğim bir kadın arıyorum. gönül eğlendirmeye, çocuk çocuk muhabbetlerle (kıskandırmaca öc alma gibi) vaktimi boşa harcamayacağım çok daha başka birşey arıyorum. bana çocukça geliyor diye yanlış anlama lafım sana değil. bu benim bakış açım.
umarım senin için kendi elimden gelen herşeyi yaptığımın farkındasındır. hem şimdi hemde geçmişte. asla aklımda yokken seninle bir ilişkiye başladım. neden öyle bir niyetim yoktu? çünkü ben çocuk gibi hemen bağlanan bir insanım. çok canım yanmıştı yaşadıklarımdan, birdaha öyle birşey yaşamanın riskini almak istemiyordum. ve şimdide sana aşık oldum.
bu karşılıksız aşkım karşılıksız kaldığı sürece yıpranacağım. boşu boşuna... hayır elimden gelen birşeyde yok. günlerdir anlatmaya çalışıyorum sana kendimi. hayırını evet'e zorla çeviremem. üzgünüm ama bir hiç uğruna kendimi paralamamak zorundayım.
bu mesajı sana neden attım? çünkü bu son serzenişim. seni o akşam öptüm ve dedim "muhtemelen bu son" diye. istanbula döndüğüm gibi fotoğraflarını dolabımdan, seni bana hatırlatan şeyleri etraftan kaldıracağım... çünkü ben aptal bir çocuğum. onlar orda durduğu sürece aylardır yaptığım gibi her akşam sana ve bize bakıp, "acaba" ile başlayan tatlı hayaller kuracağım... hayır ben sadece korkularımla baş başa kalmak istiyorum. ki kalbimi senden kaçırabileyim. ki sonradan ne sana kızayım, nede başkasına...
açık kapıda bırakmamak istiyorum sana. dediğim gibi. istanbula dönünce yapacağım bunu. o zamana kadar değil. anahtarla evimin kapısını açtığım an herşey bitmiş olacak. birdaha başlamamacasına.

13 Kasım 2010 Cumartesi

küçük abaza

galiba aşık olduğumda çok fazla ilgi gösteriyorum... ilgimin karşılığını bire bir alamadığım an da çocukluğum tutuyor. kendi kendime diyorum ki; acaba beni başından savmaya mı çalışıyor?

birde sinir oluyorum kızlar neden kendilerini umursamayan erkeklere aşık olurlar? seveni sikerler, sikeni severler... halbıki ben hem sevmek hemde sevilmek istiyorum.

dun dudaklarımdan şu cümleler döküldü... "peki tamam, sana güveniyorum." bakalım ne olacak sonucu, meraklar içerisindeyim. normalde yapmayacağım şeyler yapabilirim şu an. çünkü; güvendim ve kalbimi açtım sonuna kadar.  mesela eve gittiğinde görmesi için facebookuna bir sürü tatlı mesaj attım o kıza. ne düşünecek acaba? merak ediyorum ne yalan söyleyeyim :) normalde yapmazdım. çünkü küskünüm kadınlara. ama bir şans vermem gerektiğini düşündüğüm biri var hayatımda.

bu kişi özel birisi. çünkü benim için küçük şeyler yaptı. benim için önemli olan şeyler. mesela dolabımda bana hazırladığı üzerinde fotoğraflarımız olan bir pano var. emek harcadı benim için. bir karşılık beklemeden. ve şimdi bende onun için kimseye davranmayacağım gibi davranıyorum. benim için özel olan bir kadına nasıl davranırsam onada öyle davranıyorum. çünkü onu hem seviyorum hemde gün geçtikçe (biraz geç te olsa) tanımaya başlıyorum. ne kadarda bana benzeyen yönleri varmış. bazen hayretler içerisinde kalarak öğreniyorum onu. kolay kolay insanlarda bulunmayacak özellikleri, belkide bakmayı bilmediğimden,  bu kadar geç görüyorum.

garip değilmi; önce sevmiş sonra tanımaya başlıyor olmam... kalbim aklımdan ne kadar da ayrı. beni dinlemiyor.

bir yandan da merak ediyorum, acaba ilk başta ona şimdi davrandığım gibi davransaydım ne olurdu diye...korkuyorum çünkü... sanki ben kalbimi açsaydım şimdiye kalbi kırık dolaşıyor olurdum diye...

kötü yönleri de var tabiki... ama zamanla törpülenebilecek cinsten olduğunu düşünüyorum. genede etraftaki çoğu kızla kıyaslanamayacak kadar iyi.

birde ona "aşkım" diye seslenmeyi çok istiyorum. bu aralar hep dilimin ucuna geliyor ama söyleyemiyorum bir türlü. böyle boğazımdan aşşağı yutkunmak zorunda kalıyorum. aşkım diyebilsem ona keşke... sarılsam söyle bi ruhum ruhuna dolansa... tüm bedenini hissetsem bedenimde, bir koklayıp içime çeksem kokusunu hiç bırakmamacasına. sonrada fısıldasam kulağına; "aşkım seni seviyorum" diye...

gönül isterki bunları buraya yazacağıma yapayım... hani bu abazalığın dile vurması gibi birşey; yaşayamamaktan yazıya vurdum bende kendimi... o yüzden kendime küçük abaza diye isim taktım şu an, ve bunu bu yazının başlığı yapmaya karar verdim.

birde yatmadan önce ufak bir dilek tutacağım... "ah bebeğim, gözlerini aç ve sana ne teklif ettiğimi anla... basit bir öc alma dürtüsü yüzünden beni kaybedeceksin. gözünü aç. aç ve bana gel, saçmalamayı bırak. (Senin için ölürüm dedi. Benim için zaten öldün dedim. Cesedini alıp çıktı.) "benim için zaten öldün" de geç. illaki o "senin için ölürüm" lafını duymak zorunda değilsin. başkasının acısını benden çıkartma. seni seviyorum."


nokta

10 Kasım 2010 Çarşamba

"hatun dinlemede"

aşığım... öküz gibi korkuyorum.. aslında belki korkuyordum aşık olduğumu kendime söylemeye, kim bilir? ben bilmiyorum o kesin.

belki aşık olmaktan korktuğum için yaptım bunca saçma şeyi? sonunda da yağmurdan kaçarken doluya tutuldum... böylemiydi acaba hikayem? neyse orasını kurcalamıyorum..

elayı çok özlediğimi hissettim bugün. sonrada ona bunu söyledim. eheh çocuk gibi hissediyorum şimdide kendimi. :)

"hatun dinlemede" alo dediğinizde bir kız size bunu diyorsa, o kız on numaradır XD çok sempatik değilmi? bence öyle.

kaptırıyorum gene kendimi. umarım gene sonu kötü bitmez. ama bu sefer kaptırabilirim biraz kendimi, iznim var kendime. çünkü bu sefer gerçekten çok bekledim o yüzden birazcık kaptırmayı hakettim.

bazen düşünüyorum benden sonra bana benzeyeni arayan oluyormu? ne biliym takıldı işte kafama, çünkü ben kimseden sonra ona benzeyen birini aramadım. (kişilikten bahsediyorum tabi burda) hep farklı şeylerin peşinden koştum. düşündümki, aradığım her neyse o ve onun gibilerde değil. o zaman kasmanın ne manası var? ama bana benzeyen birini birini arayan biri için "demekki aradığı benmişim" deme hakkına sahibim diye düşünüyorum. söyle bir dayanağım var; ben hepsi şahsına münasır insanlarla ilişki yaşadım. evet hepsinin güzel özellikleri vardı; her birinden bir özellik toplayarak çok hoş bir bayan yaratabilirim. ama önemli olan onların bana ne verebilecekleri değildi. çoğu insan işte tam burda yanılıyor; ne verebileceği değil, benim ne beklediğim önemli... onlarla ben kendimi tanıdım. şimdi ne istediğimi daha iyi biliyorum öncesine kıyasla. mesela "höt" dedimi susmasını bilen kadının değerini anladım mesela bunca zaman içinde. gene konuştuğunda bir kadının ruhuma konuşması gerektiğini öğrendim... çünkü öküzüm ben biraz. kolay kolay dinlemiyorum kimseyi, tek tabancalığım tutuyor yer yer

neyse bu kadar duygusallık yeter. IT'S HAMMER TIME!!!!

8 Kasım 2010 Pazartesi

oraya değil buraya

facebook ta not olarak yayınlayamadığım şeyleri buraya yazabiliyor olmak beni mutlu ediyor.

öncelikle kimsenin anlamasına gerek yok, istediğimi yazabilirim. sonracığıma sadece çok yakından takip edenlerim görür bunları ancak. birde bunları okurken benim hissettiklerimi kimse hissedemez. sadece bana özel. çünkü çok dağınık ve saçmalayarak yazıyorum. beynimi boş bırakıyorum. okurkende ne yazdıysam aynı hissi hissediyorum tekrar. çünkü saf hali var burda, taslakları yani; bin kere beynimde temize geçilmiş hali yok.

en çıplak burda görebilirsiniz beni. ama bi bok anlayamazsınız. mesela insanın varlığının en gerçek ispatı; ve hatta yaşadığının net kanıtı bokudur. ama boka bakıp bi sik anlayamazsın. anladınmı şimdi ne demek istediğimi. anca anladığını zannedersin.

neyse iyice anlamayacağınız kısma geçiym

böyle korkunç hisler var içimde. kendimle çelişen. biri git yap diyor diğeri dur sus pus falan. ha işte o çelişme hissi  yersiz bir çekişme hissiyle kendi arasında kapışma yapıyor. ve öyle şeyler yapmak istiyorum ki bazı insanlara bazen. ve o kadar utanıyorum ki bu halimden... ama ne yapiym, insanlarda manipüle olmaya o kadar müsayit ki... hani biri işlemi yapmış sonucu bulamıyor gibi; görüyorsun sadece hesapmakinesindeki = tuşuna basmak kalmış... şimdi gel de basma... tutabiliyorsan kendini basma.. çünkü basarsan kırılacak karşındaki salak, kendisi bunu akıl edemediği için... ama mal işte naparsın. çocuk gibi. hayır kır ne olucak diyorsan; e dedim ya çocuk gibi. kıyamam ben çocukları üzmeye...

saf insanları seviyorum. piç olanlarla bol bol takılmışlığım var. bana kolay kolay sökmez piçlerin piçliği. ama safların yanında da çocuk gibi olurum, hafif piç... eğlencelik sadece; onlarıda eğlendirmek için. desinlerki, bak buda piç ama iyi olanından. işte bu dengeyi seviyorum. o iç çalkantılarım dengemi bozuyor. onu sevmiyorum işte. neyseki bu konuda yardımcı olabilen bir arkadaşım var. ama kendisinden nefret ediyorum; çünkü boş vakti yok bok karının. bi türlü buluşamadık kendisiyle. buluştuğumuzda affedicem. gidene kadar nefret etmiycem ondan... gittikten sonrası için söz veremem :P tabi önce sindirmek için vakte ithiyacım var. sonra tekrar nefret edebilirim belki.

ps nefret ederken de tatlı nefret ediyorum kendisine.
mesela uzun süredir hiç küfretmedim ona. bok karı demedim mesela. burda diyorum sadece. göt... (fondan okunan ezan da hoş gitmedi buraya neyse) anlıyordur umarım kendiside.

bide ulan iyiki sevgilim falan yok. şimdi burayı okuyup bende üzerine tartışsa falan... hiç çekemem....
eğer bir gün bi sevgilim olurda burayıda okursa, ses etmeden okusun, dönüp benle tartışmasın yazdıklarımı. saçmalıyorum sadece kendi çapımda. ruh altım burası be kadın. germe sıkma beni ki, bende burda deşarj olabileyim. okuduğunu bilirsem kasılırım. yazamam rahat rahat.  tamamen BEN dolu olmaz burası.

gel senle anlaşma yapalım be sevgilim. hadi haksızlık olmasın.. sen ne zaman annem ve babamı kendi annen ve baban gibi görürsen, o günden sonra gel istediğini söyle bana ruhaltımla ilgili. o zamana kadar sus. çünkü saçmalayabilirim vereceğim cevaplarda. yanlış anlarsın beni. yanlış anlayacağından korkarım, yazamam.

7 Kasım 2010 Pazar

gelsenebe

insanlar.. ah siz yokmusunuz..

kimi 5 para etmez, kimi kıymetinden paha biçilmez.  çok ilginç değilmi farklılıklarımız.


lan bide ben burçağı çok seviyorum, esinide çok seviyorum ama burçağın yeri ayrı bende. ama çok bi içine kapandı bu aralar. ses yok seda hak getire. seda kim lan? neyse onun alakası yok konuyla.

diyceğim o ki burçak içindeki kız çocuğunu bıraksın da bize gelsin. burçak da benim küçük kız çocuğum. bende senle ilgilenmek istiyorum mal karı. GELSENEBE!!

neyse işte. bu günde böyle saçmaladım. iyi geceler herkeze

28 Ekim 2010 Perşembe

yedi cuceler

hic elektrikli bahtaniyeyle uyumamistim:)
daha neler neler yapmadimki su hayatta...

birde zannederdimki elektrikli bahtaniye uste ortulur. alta konurmus halbuki:)

ictim sarhos oldum bide. cok cabuk carpiliyorum. iki birada gidiyorum hemen. bide telefonumu cok seviyorum. iyiki var:)))

evlenmeyi cok isterdim. aile kavrami cok onemli benim icin. mutlu olmak istiyorum. sevdigim, kalbimi verebilecegim bir kadinim olsun istiyorum. ve yatiyorum. iyi geceler yedi cuceler (burcudan kalma buda)

26 Ekim 2010 Salı

kelebek

kimseyi kırmadan, seninle birlikte olmayı istemiyorum denirmi? denirse nasıl denir?

eehm şey seni kırmak istemiyorum ama, senin sandığın gibi birşey düşünmüyorum ben...

valla ben olsam kırılırdım yalanım yok

ozlemek

Ozlemek gunahmidir? Umarim degildir :) durduk yere yanmayalim.

Birde telefonumu cok seviyorum. Iyiki var Google Sen cok yasa.
Published with Blogger-droid v1.6.3

25 Ekim 2010 Pazartesi

gelecek

ya biz ara sıra salonda oturuyor olmamıza rağmen facebooktan mesajlaşıyoruz. bundan sapıkça keyif alıyoruz.

az önce kardeşim yemek yaptığını yazdı, bende altına eline sağlık yazdım. o da afiyet olsun dedi...

bazen yüzyüze söylemeyip yazmak daha komik oluyor. arayışımız eğlence galiba.

bide bedük güzelmiş. yeni keşfettim ben.

acaba bu blog olayım kalıcı olacakmı diye şimdiden süpheye düştüm.

blablab bab

ilk blogum. çok heycanlandım ne yazıcağımı bilemedim o derece.

nedenini, yani neden blog yazmaya başladığımı yazıcam. hatta yazıyorum.

kendimi düzeltmeye çalışıyorum. huzursuzum kendimle alakalı. bir hesaplaşma yapmam gerekiyor kendimle. burdan takip edilebilsin diye.

doruk "arda entel olmuş lan" dedi ^^ hatta şenizi  uyandırmaya çalışıyor. arman makarna yaptı, fettuçini alfredo. yanlız çatal kaçık yok hepsi makinede. elinle ye dediler. güzel de kokuyor ne yalan söyliym.

benim hayatım da böyle işte, neye niyetlendim ne yazdım. sürekli araya giriyor bu şerefsizler. hehe mazoşistçe keyif alıyorum bundan. çok kötüyüm nıhahha. keşe burda olsaydınız :) çok komik lan burası. minik tazmanya canavarları gibiyiz. doruk gene bağırıyor şu an; şenizi uyandıracak. birde bana çatal yıkadı. çok tembelim lan.

alfreddo bize afiyetto olsun