28 Aralık 2010 Salı

umarım

neden unutamıyorum eski sevgililerimi? bahaneler falan yok bu sefer, sebepler falan... doğrumu yanlış mı bu? onu merak ediyorum... dün akşam damlayı düşündüm mesela. sonra biraz daha az olaraktan elayı.. fulyayı düşündüm. ayrıldığıma pişman olduğum tek kadın o dur. tamam bunu anlayabiliyorum. ama ya diğerleri? onlardan ayrıldığıma hiç te pişman değilim... ama içim buruk kalmış be.. mesela damlayla ayrılalı kocaman bir sene geçti... o zamanki halimi özlüyorum... o zaman olduğum insanı... sonra ne çok şeyler yaptım yaşadım... inandığım savunduğum değerlerimi nerelere çarptım, nerelere attım... kendimi kaybediyorum sanki yavaştan... hiç böyle hissetmemiştim... hayatımda hiç bu kadar tembel olmamıştım.... hiç kendimi bu kadar kusurlu hissetmemiştim, bu kadar başarısız... bu kadar isteksiz...

yaşamaktan keyif almıyorum şu an... sokaklara çıkmaktan... dolaşmaktan, şiir yazmaktan, şarkı söylemekten... evet ben minik bir bohem dim... şimdi renkleri solmuş bir vazo gibiyim, gri ve içi boş...

umarım ilerleyen yazılarımda ya ölmüş, yada bu halimden kendimi kurtarıp ta o eski halime dönmüş olurum.. umarım biraz sorumluluk edinmiş olurum... ve umarım bol param olur :P ve umarım hayatımın aşkını yaşıyor olurum. ve umarım cennette olurum. ve umarım........ umarım işte, umarım da umarım...

bide kız arkadaşlarımı dorukla tanıştırmamaya dikkat edicem bundan sonra... öyle bir karar aldım...

bye

27 Aralık 2010 Pazartesi

g.o.d.

selam blog...

içten içe kendimi öldürmeyi düşünüyorum... çünkü bu dönemde bazı derslerimden kalacağım... aileme bunun hesabını vermektense (biliyorum 30 sene konuşulacak bu) ölmek daha kolayıma geliyor...

bügün kendimi güzel hissettim. vapurdan indiğimde başım dönüyordu.. oley :) herzaman olmaz. sonra evde yalnız kalmıyor olduğuma sinir oldum. böyle zamanlarımda kimseyi istemiyorum etrafımda.. kendi kendime aşkvari duygularımın içerisinde kaybolmak, yalnız ve yalın olmak istiyorum. gitarım ve ben.... tüm dünya siktirip gidebilir.

bu kadar yazıyorum bugün sana. içimden gelmiyor. içim çok dolu da, kelimeler burda bitti bugün.

thx god

16 Aralık 2010 Perşembe

umumi sevgili

insanlardan uzak, onları içime sokmadan, ve kendi kafamın içerisinde yaşayarak onları sevmeye bayılıyorum. kartlarımı açık oynarım hep. ve bu yüzdendirki, yani maske takmadığım için, kimsenin ruhuma kadar dokunması mümkün değil. sadece özellikle bunun için uğraşmayan insanlara izin vermişimdir hep. uğraşanların ise pek şansı olmamıştır...

sanırım bir tek damla nın ruhuma dokunmasına izin vermiştim. "ruhuma dokunan kadın" diye bir ismi vardı benim koyduğum. ikimizde kendi hayatlarımızı yaşıyorduk kendi kendimize, o yüzden, yani benim hayatıma bulaşmadığı için (ben istemediğim sürece) izin veriyordum. kontrolüm bendeydi... eheh kimler kimler bunu istemişti ama bir tek o alabildi bunu benden. çok kızardılar herhalde bunu okusaydılar bana. çünkü herkes hakettiğini sanıyor ya herşeyi... ben hakedene hakettiğini verdim. herkeze herşeyi vereceğim diye birşey yok ne yazıkki. halka açık umumi sevgili değilim. derdi olan gitsin kendini becersin.

neyse konuya dönelim, ben insanları incelemeyi çok seven biriyim. en çok üzerinde uğraşmayı sevdiğim obje kendimim. benden sonra sevgililerim geliyor. türlü türlü oyunlar, testler, eğlenceli, üzücü deneyimler yaşıyorum yaratıyorum... sadece sonucunu görmek için de değil tabiki. insanlara birşey katıyorum bunu yaparken. işte bu sanattır. bu benim yaptığım; durumdan öyle bir şekilde faydalanıyorum ki, insanların daha başka bir bakış açısına sahip olmalarını sağlıyorum yer yer. varolan duruma birşeyler ekleyip, onu şekillendiriyorum. belki o yüzden sıkıyor beni standart günlük yaşamlarımız.

bu arada baya bir süredir blog yazmaya devam ediyorum, taktir ettim kendimi. genellikle maymun iştahlı biriyimdir, doyana kadar tadına bakarım sonra kaçarım. ama bazen de o içimdeki doymak hissi bitmez. tam da o noktada aşk başlıyor benim için. doyamadığım şeye aşık oluyorum, yada aşık olduğum şeye doyamıyorum. işte hangisi daha uygunsa... mesela tüm sevgililerim benimle sevişmekten bıkmışlardır. aşık olduğum kadınla sevişmekten hiç bıkmam çünkü. bıkanlarıda anlamakta güçlük çekiyorum. ne biliym, sadece diyorumki; onlarında burcu boğa yükseleni boğa olsalar benim gibi olurlardı herhalde diye.

yazarken birde klavye ile bütünleşmece gibi bir durum var. pek ilgimi çekmiyoru benim. ama genede yazdım işte, düşünceler sanki 2 tane AAA boy pille çalışan şu klavyeden çıkıyorlarmış gibi :) ilginç bir hissiyat. kalemle yazmayı hiç sevmiyorum çünkü çok uzu sürüyor. sadece şarkı sözü yazarken, hem yavaş olduğundan, hemde üzerinde oynamaları yapmak daha kolay olduğundak A4 ve çıtçıtlıyı çok severim.

12 Aralık 2010 Pazar

yoğurt kabına art-tırdım

gel gitlerim var duygusal olaraktan... ilk defa bir konuyu konuşmaya karar verdim, önemli olabilir diye. ama onun dışında ne yalan söyleyeyim batmıyor pek te konuşmuyor olmamız. iyi böyle. yok ben kendimi biliyorum konuşmaya başlayınca kötü oluyor, uzun uzun konuşuyorum sıkıyorum falan, gerek yok. ama bu düşüncem 2 gün sonrada değişebilir.. gel gitlerim var.

neyseciğime sevgili blog. guruptan ayrıldım. söyle bir düşüncem var ki; gidene kal demem. çünkü bu iş gönül işi, gönlü olmayan adamı neyleyeyim?
armana ayrı sinir oldum, yok efendim neymiş ruh yokmuş. sektör git diyorum. ruh yoksa ne sikime duruyosun gurupta? hayır bağlılıktan falansada sektör git. ruhu bozuyosun. yokluğun yarar varlığın zarar bi durumda kalıpta ne diye beni meşgul ediyorsun? çok malca. neyse..

a good point; özledim. bu iyiye işaret değilmi?
a bad point; ben hemen aptallar gibi bağlanmaya başlıyorum. ve iç güdülerimde hemen alarm vermeye başlıyor "Kaç kurtar kendini" diye... süt yoğurt ve üfleme paradoksu... ve yoğurt kabına attıran adam üçlemesi...

4 Aralık 2010 Cumartesi

diş telleri

bi kız var, dişlerinde telleri var. facebookta profil fotoğraflarını dolaşıyordum onun. telleri olsada, kocaman kocaman gülümsemiş tüm fotoğraflarında. ne güzel dedim kendi kendime.

sonra gittim kendi fotoğraflarıma baktım... evet benimde gülümseyen bir fotoğrafım vardı. ama bir tane... sonra dedimki kendime, ya ben öyle biri değilim, yada kendimi öyle ifşa etmiyorum..

bunu düşüneceğim..

2 Aralık 2010 Perşembe

pretty woman

ne buluyorum sende? ne buluyorsun bende?

neden ufak ufak dokunuyorsun bana? hoşuma gitmiyor değil de; ilginç geliyor o elektrik... çekici geliyor...

gene numaralandırayım mı? eheh yok yok bu sefer yapmiycam.

paragraflarım kısa kısa, konudan konuya atlıyorum... çünkü anlatmak istediklerimi atlıyorum XD

miss eak, ilginç birisiniz, ilgimi çekiyorsunuz. sizi, bir kedinin uzaktan süzüşü edası ile izliyorum.
birde aklımızda bulunsun, ses çıkarmasakta ton balıklı şeyleri ısıtmadan yemek lazım. tadı kötü oluyor ^^ eheh

bu gün konum sizsiniz, sizi düşündüm bugün çünkü.

birde kork benden... istediğin kadar görmüş geçirmiş ol, tamamen, hem bana hem KENDİNE dürüst değilsen; aşık olabilirsin bana... ve üzülebilirsin sonra... bazen unutuyor insanlar benimde insan olduğumu... eheh bende unutuyorum bazen ^^ sonra çok büyük beklentiler, yargılar oluyor beni. ben korkmam, korksamda korkularıma yenik düşüp davranmam, o yüzdendir beklentilerin büyüklüğü belki. ama yer yer bende biraz kendimi korumaya alırım. insanım çünkü.
birde, tanıyorum ben seni :) çok aslanı olan bir hayatım var. en sevdiklerim aslan olmuştur hep. ve aynı zamanda en çok kavga ettiklerimde. ha nerden tanıyorum seni? sen benim 5 sene sonraki halim olduğundan olabilirmi?

insanlar aşık olmak için yazabilirler, yada yazmak için aşık olabilirler, yada yazarlar veya aşık olurlar...
ben neden aşık olurum? emin değilim tam olarak... ama aşık olduğumda daha mutlu oluyorum, o zamanlar ettiğim kavgaların bile hoş bir tadı oluyor... keyif alıyorum yaptığım herşeyden... nefes almak gibi... yaşamak için, yaşama daha bir sıkı tutunmak için, emek harcamak için, o içimdeki sürekli sakladığım adamı dışarı çıkartmak için...

birde insanlar; onlar ne kadar değişikler. toplu guruplar halinde buluştuğumuzda ne kadar farklı oluyoruz, kendimizden, kendimizi olduğunu düşündüğümüz halinden ne kadar farklı oluyoruz. ama drüst ol... bil ki; (bunu kendime söylüyorum) düşündüğünden farklısın, ordaki halinden farklısın... senin bir özün var, ve diğer herşey onun etrafında dönen tozlardan ibaret... bir rüzgar herşeyi alıp götürebilir, ve bunu çok çok iyi biliyorsun.... işte o geriye kalansın sen... ne düşündüğün ne hissettiğin. hepsi değişir, birtek özümüz kalır geriye.

miss eak ^^ oh miss. gel bana usulca. :) fısılda bana. gece gel, gündüz gel, aç bana ruhunu, bak gözlerime, ama öyle normal o umursamadığın tavırla değil... ruhumu görerekten... korkma acıtmam ben. :P yok yok acıtırım... hakedene acıdan bol birşey yok, hakedene mutluluktan başka. ama haketmenin kıstasını ben yaparım... tıpkı seninde benim adıma "budur" diye karar vereceğin gibi. aa evet, kulağa kötü geliyor... ama güzelliği içinde gizli, kazanmak için, haketmek için bir savaş var, ve bu güzel birşey. gerçekçi olursak aksi taktirde, emek harcanmamış birşeyde hiçbir kıymet kalmadığını da görürüz. bence böyle. bildiğimi söylerim. daha iyisini bilen varsa da söylesin, içten bir şekilde sevinirim ^^

1 Aralık 2010 Çarşamba

who is black?

empati deniyorum... ama henüz geçemedim.
açıklama ihtiyacı hissediyorum kendimi... bu hoşuma gitmiyor. ama başa gelen çekilir.

neyse, öncelikle burası benim iç dünyam, iç dünyam dalgalı, çalkantılı, dalgalı (evet iki defa yazdım ikiside farklı manada) serin ve birsürü histen oluşuyor. bunlar benim dış dünya ile ilgili olayım değildir. içimdedir tamamen, dışarıya kılcal damarları ulaşır sadece.

ben yazdıklarımı okurken eğleniyorum.... sadece kendimi anlatmak zorunda hissediyor olmak koydu bana iç hesaplaşma nokta blog spot nokta kom ile ilgili olarak. neyse,



dün ne yaptım? ve ondan önceki bir kaç gün? şimdi nerdeyim ve yarın nerede olacağım... evde dolaşırken bazen kendimi "ben çok kötü bir adamım" diye sayıklarken buluyorum... sonrada dönüp bizimkilere; "beni siz yarattınız" diyorum... bu neden böyle bilmiyorum. kötü bir adam mıyım? yoo genellemeye göre gayet de iyi sayılırım, ama ruhumun olmamı söylediği adam ile kıyasladığımda kendimi olmak istediğim insan olamamış olmam koyuyor, o yüzden öyle çıkıyor ağzımdan sözcükler...

rüzgarın oğlu.. ve win rar... ziplerim uçuk saçık fikirleri, ve bunun başkanı, hepinizi kovmak istiyor. @doruk