26 Nisan 2016 Salı

Ve gözlerini açtı kadının.

kadın odaya girdi.

Girdiği oda her gün girdiği odaydı. Pekte farklı birşey yoktu aslında.

Adam ona yaklaştı. Hani gündüz uyuyanların kullandığı göze takılan uyku pedleri vardır ya; onlardan bir tanesini gözlerine taktı.

"Bunu çıkarmanı istemiyorum" dedi kadına.

Kadın odanın ortasında ayakta dikiliyordu. Aklından bir sürü şey geçiyor olmalıydı. Bir beklenti içerisindeydi. Ve meraklanmıştı.

"Gözleri kapatmak, hisleri açar" dedi adam bir yandan kadını kolundan tutarken.

Duvara doğru götürdü kadını. Avuç içlerini başının da üzerinde duvara yasladı.

"Ellerin bu şekilde bekle"

Kadın rahatsız olmuştu. Bir yandan da durum tahrik ediciydi.
Bir çok şey soruyor, söylüyordu. Pek te cevap verme havasında değildi ki adam, herhangi birşey söylememişti kadına. Cevaplarını farklı bir şekilde vermek ister gibiydi.

"Bugün seninle farklı bir dilde konuşmak istiyorum."

Merak seviyeleri iyice yükselmişti. Ne demek istiyordu farklı bir dil derken?

Adam onu duvarda yalnız bıraktı ve uzaklaştı. "O elini yerine koy" diye emir dolu bir ses geldi. Aynı zamanda kibarcaydı da.
İlginçti...

Kolları ağrımaya başlamıştı. Zordur standart dışı bir pozisyonda beklemeye çalışmak.

Bir müzik sesi yükseldi. Doğa seslerinin de olduğu, tanıdık ama bir yandan da faklı ve modern.
Güzeldi.

Kadının ellerine elleri dokundu adamın.
İrkildi...

"Otur."

Denedi. Başardı ama zar zor. Çünkü ellerine bastırıyordu.
İlginçti oturmaya çalışmak, kendini salmaya çalışmak ama bunu ilk defa zor bir şekilde yapmak.

İndiği yerde kalçaları bir yastığa gelmişti...
Bu da ilginçti. Düşünmüştü adam. Düşünmesi ilginçti... Neden yapıyordu ki bunları? Anlamı neydi?

"Kendini kaybetmeni istiyorum. Tüm bildiklerini unutmanı"

Biraz sessizlikten sonra; arkasına oturdu adam.

"Uçmanı istiyorum. Ama şu an nerede olduğunu görmen gerek kadın... "

Sırtını sırtına yasladı;

"Eğer düştüysen yere, kanatların yorgun düştüyse, kalkamıyorsan düştüğün yerden; Önce yanına kadar çek beni. Kanat çırpmayı bırakacağım yanına kadar düşmek için. Merak etme ben o kadar kolay kırılmam."

Sırtıyla biraz ittirdi kadını. Ne yapmaya çalışıyordu bu adam?

"Nerede olduğunu görmüyorsun kadın. Benim gözlerime ihtiyacın olacak bu hayatta bir çok zaman. Yükselmek için, ayağa kalkmak için hiç bilmediğin, hiç tadmadığın şeyler yapmanı sağlayacağım. İttir şimdi beni"

Bir debelendiler. Herhangi bir sonuç yoktu.

"Dur! Birbirimizi tanımamız gerekiyor. Bu karanlık yolda, benimle birlikte ayağa kalkmak istiyorsan kanatlarına dokunmama izin ver. Onları uçmak için değil, birbirimize tutunmak için kullanacağız. Birbirimizden güç almak için."

Sırtlar yapışık, kollar birbirine dolandı... sanki birlikte hareket edeceklermiş gibi.

"İttir şimdi. Birbirimizden aldığımız güç ile yükselelim"

Kollar da kenetlenince ayağa kalkmayı becerdiler. Onları sıkıştıran iki duvarın arasında dik durmayı başardılar.

"Kırılırsa kanatların; kırılırsa kanatlarım ayağa nasıl kalkacağımızı biliyoruz artık. Birbirimize dayanarak. Birlikteliğimizden güç alarak."

Dedi adam ve gözlerini açtı kadının.

2 Nisan 2016 Cumartesi

Sımsıkı sarılalım teletubbyler

Utanıyorum buraya tüm iç dünyamı yazmaya.

Siz insanlar, neler neler yaşıyorsunuz? ve sonra onları unutup, saklayıp, gizleyip sanki hiç yaşanmamış gibi rol yapmayı beceriyorsunuz?

Bu mudur doğrusu? bilemiyorum.

Doğru nedir bilmiyorum. Yargılamıyorum sizleri. Ama ben kimi sevdiysem hakkını vermeye çalıştım. İlişki bitince de kimseyi kaldırıp çöpe atmadım her ne kadar aldatılmış bile olsam.

Saf ve naifim orası kesin. Kızar ve üstüme titrer o yüzden beni sevenler. Ama aptal değilim. Ne yazıkki görüyorum herşeyi.
Herkesin içinde var çirkinlikler.
Hepimiz insanız sonuçta.

Açıkcası insanın kendisi olarak kalmayı bilmesi ve çevresinden etkilenmemesi gerektiğini düşünüyorum. Ama dinlemeyi de bilmeli insan.

Çok mu tembelim? Çok mu sessizim? Çok mu cesaretsizim?
Hep bunları kendime soruyorum. Hep bu konularda kendime sert ve ağır eleştrilerde bulunuyorum. Çünkü bu konularda kaliteyi, çıtayı hep daha yukarı taşımak istiyorum.

Bu gün 36000 voltluk bir enerji direğinin üzerine çıkıp çalışma yaptım. düşün okuyucu 220 volt bile öldürebilir.

Şirkette bir sistem kurmaya çalışıyorum. Kimse tek başına eksiksiz değildir. Bir ekip olarak haraket edebilmesi için bu firmadaki insanların; Artılarını ve eksilerini derleyip toparlamaya çalışıyorum. Bir takım ruhu yaratmaya çalışıyorum.
Bu kolay bir iş değil. Daha önce yaptığım birşey de değil.
İç güdülerim ile yol bulmaya çalışıyorum.
Hem öğrenip, hem de öğretmeye çalışıyorum.
Bana yapılan pozitif eleştirileri mümkün olduğunca değerlendirmeye çalışıyorum.

Amatörce de olsa bir müzik grubumuz var. Herkes iş güç çalıştığı için biraz seyrek provalarımız oluyor. Stüdyoya her gittiğimizde gayet keyif alıyoruz.

Dalmaya gidiyorum. Balık tutamasamda, spor yapıyor ve zihnimi dinginleştirmiş oluyorum.
Buna ihtiyacım var.
Zihnimi dinginleştirmeye...

Sevdiğim işi yapıyorum. Ve istediğim kadar çalışıyorum.
Her sabahın köründe ofise ilk ben gelmiyor olsam da; bazen günlerce aralıksız olarak çalıştığım da oluyor.
Gururla söyleyebilirim ki; hiç bir gün orada olmak istemememe rağmen ne ofiste, ne de işimin başında olmadım.
Her günü ve her seferini keyif alarak yaşadım.

Tüm çalışanlarıma da aynı şeyi söylerim.

Eğer uykuluysanız, yorgunsanız, o gün çalışmak istemiyorsanız lütfen ofise gelmeyin.
Her gün aşk ile gelmeli ofise herkes.
Her gün birlikte güzel vakit geçirip, güzel işler başarmalıyız.
Para kazanalım tabi ama amaç burada zengin olmaktan ziyade; yaşamımızın çok büyük bir kısmını harcadığımız şirkette ömrümüzü kaliteli bir şekilde heba etmek.
Harcadığımıza değsin.
Biz inşaat işi yapıyoruz. Herşey bir kağıt üzerinde başlıyor. bom boş bir kağıtta, ayağa dikmek üzere projeler çiziyoruz. Fikir alış verişi yaparak. Üzerinde birlikte tartışarak.
En son işimizi bitirince, en üst katına çıkıp fotoğraflar çekiniyoruz.
Çalışırken yorgunluktan uyuya kalıyoruz.
Bazen derimiz etimizden ayrılıyor. Betonun içine kanımızı döküyoruz.
Bol bol küfür ediyoruz, bol bol sigara külü döküyorüz; nasıl daha iyisi olabilir diye tartışırken.
Daha iyisi, daha kalitelisi için kavga ediyoruz.
Birbirimize sahip çıkıyoruz.

İşte bu ekibi ben seçtim, ben kurdum, ben yetiştirdim.
İşte bu ekip beni seçti, fikirlerimi ve yaklaşımlarımı hayata geçirmeyi tercih etti, benimle birlikte büyüdüler.

Kardeşimle birlikte hayattan keyif alıyoruz, kavga ediyoruz. Bir şeylerin ucundan tutarak birlikteliğimizden aldığımız güç ile ileri taşıyoruz.

Güzel arkadaşlıklarımız var. Yoğunluktan çok vakit bulamıyorum ama her fırsatımı arkadaşlarımla paylaşarak değerlendirmeye çalışıyorum.

Arkadaşlarımın ofisine uğrayıp, bir kahvelerini içerim fırsat buldukça. Her seferinde de, bakarım ortalığa, sorarım "var mı bozuk birşeyler" diye.
Tamir etmeyi, sistemleri çalışır halde tutmayı, bakım onarım yapmayı seviyorum.
Mesela İlker ve Burçin'in evlerinde kapı zili takılı değildi. Onu da ben taktım. Öyle güzel melodileri olan bir zil buldum ki onlara; her kapı çaldığında beni anıyorlar... Heuheuheuheuh.
İz bıraktım işte. Bunu seviyorum.
Yaşadığımı hissettiriyor.

Bunları yazıyorum çünkü okuyucu, ben böyle anlatmıyorum kendimi. Konuşmaktansa yaşamayı tercih ederim.
Ama kendimi sürekli eleştiriyorum. Acımasızca. Bazen bana fazla geliyor bu kadar eleştiri. Kendime yaptığımdan zorlanıyorum.

Kendini kırmayı başarabilirsen gelişebilirsin. Bunu başarmaya çalışıyorum.
Zihnimi açık tutmaya...

Hayatımızın en güzel dönemlerinden birini yaşıyoruz ailecek. Ekonomik problemlerle boğuşuyoruz, Bir takım ufak tefek sıkıntılarımız var.
Ama hep beraber bir arada durmayı başarıyoruz. Kimin problemi yok ki? Hayat hep problemler çıkaracaktır karşımıza.
Problemler ile karşılaştıkça birbirinize sıkı sıkıya sarılın. Aile olmak böyle bir şey.
Sıkıntı ve sorunlarla yüzleşirken birbirinize gerek maddi, gerek manevi desteğinizi eksik etmeyin. sadece gazlamak değil, gerekirse çıkışın da. Ama her ne olursa olsun; sıkı sıkı sarılın.

Ayrıca sevdiklerinize de her gün sarılın. Bir gün artık olmayacakları gün gelecek.
Ben herkese dokunamam. kolay kolay kimsenin omzuma elini atmasına dayanamam. Herkese sarılamam.

Sevdiklerime ise kocaman sarılırım.

Bir gün ayıktım konuya; canım annem, canım babam bir gün ayrılacaklar bu dünyadan.
Her gün sarılsam öpsem de, gene de yeterince sarılamamışım, Yeterince öpememişim gibi hissedeceğim....

Yeterince koklayamamışım gibi...

O yüzden her seferinde sanki yarın gidecekler gibi öpüyorum. Sarılırken, öperken, koklarken tüm benliğime kaydediyorum.

Ofise amcam her gün uğruyor.
Hep muhabbet etmesekte, her seferinde kocaman bir sarılıyoruz birbirimize.
Oh ne güzel.

Babannemin de ellerini öperdim yere çöküp dizlerimin üzerinde oturarak. İyiki öpmüşüm, İyiki koklamışım. iyiki yüzümü basmışım avuçlarına.
Bak bu gün yok... Artık yok.

Teyzem için de aynı şekilde.
Ah benim canım teyzem. Tutamazdı bir türlü, geğirirdi hep. Yer zaman mekan farketmez koyardı bi tane.
Bazen usturupsuz kaçsa da hiç kötülemedik. Aksine ben onun bu halini hep sempatik bulmuşumdur. Biz, en azından ben, kasılırken ortamda bir tane patlatıverirdi. Hiç dışlamadık onu. her seferinde de pozitif elektriğimizi yansıtırdık ona.
İlginçtir ki; tüm gençliğinde geğirmek gibi, ağzını şapırdatmak gibi şeylere inanılmaz takarmış. O yüzden eminimki içten içe her seferinde çok utanmıştır.
Ama aile olmak böyle bir şey. Bizden utanacak hiç birşeyi olmadı. Hep sevdik onu. Her hali ile çok sevdik.

İnsan ailesinden utanır mı? Utanmasın lütfen.
İyi günü var, kötü günü var bunun. Hayal bile edilemeyecek durumlara düşebilir insan. En çok nefret ettiğiniz şeye dönüşebilirsiniz şu hayatta.

Dedim ya, problemler ile karşılaşacağız bu hayatta diye... işte o zamanlarda birbirinize daha sıkı sarılmaya gayret edin. Canınız acısa bile, yanlarında olduğunuzu bildirin sevdiklerinize. En nefret ettiği şeye dönüştüğünde insan, yakınlarından kabul görmek kadar hayat enerjisi, hayata tutunma isteği veremez şu hayatta hiç bir şey insana.

Öyle işte blog.
Sana ne yazacağımı hiç kestiremiyorum. Ne niyetle oturup ne ile kalkıyorum.
Geçen tekrar okudum seni en başından en sonuna kadar.
Her seferinde, yazarken hangi hisler ile yazdığımı çok net hatırlıyorum.
Ve her seferinde bambaşka bir adam olarak, bambaşka deneyimler ile donatılmış olarak okuyorum geçmişimi.

Canım ne zaman yandıysa sana dönmüşüm. Ne zaman Beynim hayata bakış açısını değiştirmiş, hemen gelip seninle paylaşmışım. Ne zaman dibe düşmüşüm, tüm kayıtlarını burada tutmuşum.

3 kısıma ayırdım seni blog.

1 kendimi tedavi etmeye ihtiyaç duyduğum an
2 kendimi değiştirmeye başladığım an
3 KANATLARIMI AÇIP, TÜM GÜZELLİKLERİMİ HAYATA DÖKECEĞİM ZAMAN

Evet... her kanat çırpışımda, yıldız tozlarımı salacağım dünyaya. İnsanlara pırıl pırıl düşünceler, hatıralar bırakacağım.

Yapmadım mı şimdiye kadar hiç? Ohoooo hemde çok.
Ama bilinçli olarak yapacağım 3. kısımda.
3. kısım hayatımın yeni bir dönemi olacak. Muhtemelen evlendiğim zaman. Daha doğrusu baba olduğum zaman. (3. kısma başladığım zaman gene bununla ilgili bir yazı yazacağım. Taslaklarına şimdiden başladım. Bakalım taslaklarımla, gün gelince yazacaklarım öpüşecek mi?)

Doğarız, Çocuğuzdur.
Büyürüz, ve hayatta var oluruz.
Varlığımız ile yeni bir hayat yaratırız.

3 kısımdır hayat.

Bilinçsiz ego
Ego
Bilinçli Ego.

İyiki varsın. Seni en çok ben okuyorum. Ve en çok bana birşeyler ifade ediyorsun.
Senin sayende, hatalarımı, başarısızlıklarımı, renklerimi, edinimlerimi, başarılarımı, aşklarımı, kendime olan saygımı, dirayetimi, ŞU HAYATTA OLAN KAVGAMI, ideallerimi, ütopyalarımı, korkularımı; Daha iyi tanıdım, pozitif yönde geliştirdim, traşladım.
Kendi ham taşımı yontmak için çok güzel bir keski oldun. Bende çekiç olarak seni yanlız bırakmadım blog. Güzel bir takım olduk.
Güzelce yonttuk beni.

Şimdiye kadar ne acımasız bir maceraydı değil mi? Klavye başında bu gün bile göz yaşlarımı bıraktım sana.
Babannem ve teyzemi sana yad ederken.

Dürüst olmak gerekirse, Şu hayatta bana gelecek en ağır yük kardeşimi kaybetmek olurdu. Herkes bir yana o bir yana. Onun dışında herşeyle yüzleşebilirmişim gibi sanki.
Ama yıkılırım, Arman'a bir şey olursa.

İyi geceler, yedi cüceler.