22 Şubat 2011 Salı

ONE MAN DOWN. I REPEAT; ONE MAN DOWN!!!!

sevgilim..
hemen nasılda alışıyorum sana anlamıyorum..
eve geldim, kendimi çok kendimle hissettim..
bu evde hiç sevgi yok gibi geldi..
bu evde hiç aşk yok..
ellerin yok, kokun yok, dağınık saçların yok..
aşkım diyen sesin yok..
bakmaya doyamadığım güzel yüzün yok..
duymaktan bıkmadığım iltifatların yok..
dilediğim zaman kendimi sevdiğim adamın kollarında bulabilme ihtimalim yok..
beni anlayan kimse yok bu evde..
sen olsaydın anlardın beni..
ama bende etkin var..
aşkın var, hemde doruklara bayrak dikmiş gülümsüyo :)
üzerime sinmiş halin var..
ruhumda gezinen parmakların var..
sihirli parmakların..
bugün aşkımın hiç azalmayışına şaşırış günüm..
hala, aklıma geldiğinde, ilk günkü gibi deli deli çarpıyo kalbim..
bugün ilk defa bunun için ağlamak geliyo içimden..
teşekkür ediyorum allaha..
tabiki sanada..
sen beni okuyan insansın..
sanki aklımdan geçenler o aramızdaki görünmeyen kabloyla eşzamanlı olarak senin beynine aktarılıyo..
varlığını bilmek bile beni mutlu ediyo..
sen benim içinsin diyorum aklıma geldiğinde..
bana özelsin, bensin..
sana bağlıyım, beni hayata bağlayan o görünmez kabloyla..
seni sevmenin, senin olmanın, seninle olmanın haklı gururunu yaşıyorum mutlulukla..
seni çok seviyorum bebeğim..





What am i supposed to feel? I dont know for sure... I feel kinda depressed.

21 Şubat 2011 Pazartesi

Anlıyorum ve devam etmek istiyorum.... anlıyormusun gerçekten?

"Garip ilişkimiiizi düşünüyorum diğerlerinden pek farkı yok çok ta umrumda değil güzel böle."


çok sevdim bu cümleyi. çok hoş değilmi? bence öyle.

19 Şubat 2011 Cumartesi

sonuç

Eski mesajlarıma söyle bi göz attım xx bi sebepten dolayı.

birine yollamak için bir mesaj arıyordum. bir şey anlatmak için ona. örnek verebilmek için.

ne biliym daha kolay olmaz mı anlatmak istediğini örneklendirmek?

neyse, sonra bi kaybettim kendimi o eski mesajlarımın arasında. dönüp te söyle bi kendime baktım.... kendime ve acınacak durumuma.

evli bir adamla kırıştıran eski sevgilimin bana "dengesiz" dediği o mesajı okudum.... vay be...

evet şu an kadınlardan nefret ediyorum. birinin günahını hepsinden mi çıkarıyorum? yok öyle değil tabi ki. sadece aşka olan inancım nasıl olmuşta yok olmuş onu fark ettim. acıdım kendime. iğrenti durdu şu an ilişkiler gözümde.


şu sıralar, eskiden hiç yapmadığım bir şeyi yapmaya başladım. eskiden aradığım özellikleri bir kadında bulmaya çalışırdım. şimdi o kadar uğraşmıyorum. hoşuma giden kimin nesi ise, onunla birlikteyim. bi kız var mesela; onunla sevişmek istiyorum. bi başkası var; onunla konuşmak istiyorum. bi başkası var; onunla gülmek istiyorum. bi başkası var; bir şey yapmıyoruz ama varlığı hoşuma gidiyor. artık sevgilim bir çok kadın. henüz mutsuz olmadım bu durumdan.

kötü biri miyim? hiçte bile. kimseye yalan söylemedim. içim dışım bir benim. ne istediğimi, ne verebileceğimi söylerim karşımdakine.

üzgünüm, daha fazlası olabilseydim keşke. ama geçen gün dedim "işte bu tarz olaylardan sonra ürün olarak benim gibi yıkık adamlar ürüyor" .....

bir insan için lütuf olabileceğim gibi; kabus ta olabilirim. bu karşımdakine ne vermek istediğime bağlı. içgüdüsel bir şey bu. oturup ta karar verdiğim bir şey değil. yoksa burcu o az önce bahsettiğim sevgilime davrandığım gibi kendisine davranmam için dünyaları verirdi. ama iletişim işte. onunla o iletişimi yakalayamamıştık. neyse ikiside aynı bokun soyu. ikiside aldattı. sonuç bu işte. sonuç benim....

son-uç... 0.7 kalemdeki son uç benim... ben koyacağım noktayı. benim gittiğim yere kadar gideceksiniz... benim bittiğim yerde sizde bittiniz. adın gibi biliyorsun bunu kadın. sana eğer kadınım demişsem, benden sonra kimse sana kadını olduğunu hissettiremez. ve şimdi bana yaptıklarınla birlikte git ağla... sözlerinizden hiçbirini ciddiye almadım. bilindik hikayelerdi onlar. ben yaptıklarınıza baktım... senden sonra bık bık bık bık yapıcam/yapmiycam... bana afra tafraya gerek yok. oyuncak değilim ben; o kadar kolay kırılmam. tek bir şeyinizi dinledim sizin. "bir daha sana aşık olduğum gibi kimseye aşık olamayacağım" evet olamayacaksın. bana yaptıklarından dolayı bu da senin lanetin olacak. ben aşık olabilirim tekrar. ama sen olamazsın kadın. çünkü sen benim kadınım oldun. bir kere kabul ettiysen bunu, kaçmak seni kurtarmaz. kaçarken neyi kaybettiğini bilerek kaçmadın çünkü. ama kaçtıktan sonra öğrenecektin. herşey için çok geç olduğunda... son serzenişlerini yapacaktın bana. benim olduğum adamı, sırf gözünde küçültüp kendini iyi hissedebilmek için; bana dönmeye çalışacaktın. ama yemezler güzelim; benim "bitti" demem, sonuç tur... SON-uç

18 Şubat 2011 Cuma

bi kadın özel olduğunu hissetmek ister ucuz olmadığını kanıtlamak ister aslında bi parça kendine

harbiden de öyle... ama neden acaba? yani; kim ucuz kim değil? ordan başlamak lazım belkide konuşmaya.
bilmiyorum genede, ucuzluk nedir. hislerim bana sadece "önemli olan kendinle ilgili ne hissettiğin" diyor. gerisi boş. çünkü her kim kendisini ucuz görüyorsa; insanlar da ona öyle davranır. her kim kendine kıymet biçiyorsa; insanlarda ona öyle kıymet biçer.

9 Şubat 2011 Çarşamba

cinsel içerik !!! (uyarı! çok sert bir yazı. midene güvenmiyorsan okuma)

blogun girişine koydum ya şimdi, "bla bla bla +18 muhabbeti var kabul ediyormusunuz?" iyice zıvanadan çıkasım geldi. işin güzeli şu ki; oturup en terbiyesiz fantezilerimi bile yazsam okuyan kişi bunu baştan peşin peşin kabul etmiş olacak. yani bi nebze alan memnun satan memnun gibisinden.

neyse bu yazımın memeler hakkında olmasını hedefliyorum. çünkü ben memeleri çok severim, en sonda memeler ile ilgili olan eski bir yazımı paylaşarak bu yazıyı bitirmeyi hedefliyorum. sen heycanlandınmı bilmem okuyucu, ama ben heycanlandım :)

kocaman göğüsleri olan bir kız arkadaşım olmadı hiç, küçük memeli kadınları daha çekici bulurum herhalde ondan olsa gerek. normalde benim için burda konu bitiyor, eheh ama bu sefer biraz daha açmaya niyetliyim konuyu;

öncelikle büyük memelerin en büyük eksisinden bahsetmek istiyorum. bence büyük memeler sarkmaya meğillidir. yani kendimi koca memeli bir hatunla evlenmiş olarak düşünüyorumda; seneler sonra o memişler sarkmayacakmı? küçük olsun sarkmasın. hem küçük daha sempatik değilmi? böyle bir tutuşta hepsini sığdırabilirsin avcuna. hepsi senin olmuş olur. oh ne güzel :) sarkık memeler güzel değil. sevmiyorum onları. ayrıca sarkık memeler geçmişlerinde "bak ben senden daha büyüğüm" diye küçük memelere hava atmış, onları kıskandırmaya çalışmamışmıydılar? büyük memeli kızlarda daha çok EGO olmazmı? üstün olduklarını düşünmezlermi içten içe? küçük memeliler de tam tersi değilmi? böyle içten içe bir çekiniklikleri var. o "sosyal" sorumluluk gereği (hani erkekler büyük meme seviyor ya!) yetersiz olma duygusu var onlarda. o yüzden bir insanda kesinlikle bulunması gereken, kendini geliştirme duygusuna daha çok sahipler. böyle söyleyince sempatik gelmeyecek belki ama; eksik oldukları yönleri başka taraflarını geliştirerek giderme hissi yok mu onlarda? bu bir tez tabi ama; idda ediyorumki küçük memeli kızlar daha iyi sevişirler. çirkin kızlarda... çünkü herkes kendisini çekici kılacak birşeyler edinmeye çalışıyor bu hayatta. hepimiz bir başkasına kendimizi pazarlamaya çalışıyoruz. bazısı doğuştan gelen şeytan tüyü ile yürütürken işleri, bazısı da bla bla konularda daha başarılı olarak gideriyor bu pazarlama standartlarını. tabi alıcının beklentisinin ne olduğu da çok önemli.

2 konu var burda;

        1. kızlarda bakire olma durumu
        2. erkeklerdeki pipisel boy sendromu ve bakire kadınla evlenme isteği

öncelikle istisnai durumların var olduğunun bilincinde olduğumu, bununda öylesine bir beyin fırtınası olduğunu belirtmekte fayda görüyorum. o "sosyal" sınırlandırmalar böyle birşey yazılmasına çok kızarlar, o yüzden içinizde, içimde olan o sınırlandırmaları bir kenara bırakıpta sohbetimize başlayalım.

1)
kadınların bakire kalma durumuna bir türlü akıl sır erdiremiyorum. tırnaklarınızı kesmesini biliyorsunuz, kulak deldirme, saç boyama falan. e onlarda vücudun bi parçası. kızlık zarıda öyle. (hemen tepkiler yağmaya başlıyor burada, değilmi?) neyse, diyeceğim o ki; bekaret evlilik için olması gereken birşey ise, bu cinsiyet tanımamalı. bakire bir kadın bakir bir erkekle evlenmeli. kadın kendisini erkeğe saklayacak ama erkek evlenene kadar önüne gelenle yatabilir? öylemi? (biraz hak vermeye başlamışsındır, kafanda birşeyler oturmaya başlıyor çünkü) e hani kadın erkek eşitti? eşitse böyle olsun. yani yiyosa götün ey bakire hatun git bakir bi erkek bul onunla evlen. yani kısacası mezara götür demek istiyorum sana.
diyeceksin bazı şeyler seçim meselesidir, madem bu bu kadar önemsiz bir konu (ki ben öyle birşey idda etmedim, hatta oturup vakit ayırıp yazıyorum bunu o derece önemli bir şey benim için) sende git bi erkekle yat. bu ikisi farklı durumlar. benim tercihim kadınlardan yana, ölene kadar bir erkekle yatmayı düşünmüyorum. ama sen ey bakire; sen "evlenene!" kadar yatmayacaksın bir erkekle, yoksa çatır çatır sevişmek istiyorsun da bastırıyorsun bunu içine içine. benim öyle bi derdim yok, ben istediğimi alıyorum. istemediğim benden uzak kalıyor. seninki gibi bi iki yüzlülüğüm yok kendi vücuduma karşı. ne istediğini bilmez bir halde değilim.

dediğim gibi; bu bir seçim meselesi özünde. bekletme falan değil. sevişeceğin adamı sen seçersin kadın. aşık olacağını da evleneceğinide. nasıl istiyorsan öyle yaşamak senin elinde. dikkatini çekerim, git ona buna ver demiyorum; diyorum ki ADAM GİBİ SEÇİM YAP, ADAM GİBİ YAŞA HİSLERİNİ. içten pazarlıklı, onun bunu sana güttüğü düşüncelerle değil.

elbet kalbini kıranlar, hakettiğini vermeyenler olacaktır sana hayatta. hele ilk seferin. çok önemli. ama onun için ne ifade ettiğinden çok SENİN için ne ifade ettiği önemli. neyse buna ikinci başlıkta değineceğim ucundan.

son olarak, bakire kadınlar kendini (tekrar söylüyorum istisnalar var) bi bok sanıyor. bakire kalarak bi değer edindiklerini sanıyorlar. ben size kendi düşüncemi söyleyeyim. bir kadının bakir olabileceği tek yer RUHUDUR. iki gıdım zarla olacak şey değil o. ayrıca orospu olmakta kadının sadece ve sadece ruhu ile ilgilidir, kaç erkekle yattığı ile ilgili değil. annemin bir sözü var; "kadın kaç erkekle birlikte olursa o kadar ruhu kirlenir" ama ben hiç mi hiç katılmıyorum bu söze. çünkü bakire olupta çatır çatır sevişenleri hepimiz biliyoruz. aaaa evet, o da oluyor, adı boşuna "ters" ilişki değil. olaydaki terslik şurdan kaynaklanıyor. o kadın gidecek kocasına diyecek ki "bak ilk sen girdin bana" (alkışlar geliyor fondan) ama kaç kişiye sakso çekmiş, 7 dünyaya arkadan vermiş o önemli değil. orda çok büyük bi iş başarmış olacak. orospuluğun en göbek atanını yapmış olacak. çünkü bekaret hesapta "hiç dokunulmamış olmak" değilmi; onu kocaya vermiş olacak. hımmm ne kadar da önemli.ne kadar da kıymetli... sadece "kukusu!" bakir ama ruhu orospu.. (alkışlar yükseliyor, hatta aradan öksüren bir adamın sesi geliyor. biraz rahatsız olmuş olsa gerek)

bakire kadınların eksisi şu; kocalarına bekaretlerinden başka birşey verebilecek kapasitesi olmayan kadın bakire kalır. boştur yani. onun içini kocasının doldurması gerekir! (sarcasm) sevişen kadın; kendisine güvenen kadındır. bir parça deriden daha fazla şey vaad edebileceğini düşünmüştür, o yüzden bu yolu seçmiştir. bu bir SEÇİM meselesidir.
bakire kadınla, bakire olmayan kadın arasında çok fark var. sokaktaki yürüyüşü bile farklıdır ikisinin. tıpkı o yukarda bahsettiğim büyük meme küçük meme davası gibi. bakire kadın özgüvenden yoksundur. tıpkı küçük memeli olan kadının eksik hissetmesi gibi. tabi ikisi tam olarak örtüşen konular değiller; biri doğuştan gelen bi özellik, çok fazla tartışmanın bir manası yok. ama diğeri tamamen o insanın seçimleri ile alakalı. o yüzden istediğimiz kadar eleştirebiliriz.

son bir not düşeyim ikiye geçmeden önce. küçük memeli olupta kendisi ile barışık, koca koca memeleri olup mütevaziliğinden ağzımın açık kaldığı insanlarda gördüm hayatta. ama onlar nesli tükenmekte olan büyük (saygı duyulası manasında) bir azınlık. aynı şey bekaret için de geçerli. tabi genede "ohh tamam tamam, benim düşüncelerimi terslemiyormuş" diye rahatlayıp arkana yaslanma. OKUDUĞUNU ANLA.


2)
erkeklerin çük santimetresi takıntısı var. var işte anasını satiym. benim de var senin de var. hepimizin var işte. oturup düşünmüyoruz tabi "aaaa bu yanımdaki arkadaşımın çükü benimkinden büyükmüdür?" diye. ama o "erkek" muhabbetlerinde illaki bi ara konu oraya geliyor. işte o zamanlarda ben çok geriliyorum. herkes paylaşıyor çükünün boyunu. ben ne demem gerektiği konusunda bocalıyorum. (bizim halkımızda adettendir hemen yapıştırırlar "aaa bak bunu yazdı demek bunun pipisi küçük" yok kardeş, öyle değil; konu boy değil, konu senin böyle düşünüyor olman) şimdi doğru boyunu mu desem, daha küçük bişeyler mi sıksam, büyük mü desem. ne desem? bilemiyorum ki. çünkü bunu soran adamın çükü benimkinden küçükse üzülecek "benimki neden küçük" diye. benimkinden büyükse "ohahahhaaha nasıda koydum çocuğu" diyecek. ulan iki ucu boklu değnek. ne kırmak ne kırılmak isterim. (eheh komik bi anım geldi aklıma onuda paylaşayım. seviştiğim bir kıza sormuştum; en büyük pipili kiminle seviştin diye. e bende merak ediyorum, konuşamam bu konuyu erkeklerle. anlattı işte şöyleydi böyleydi diye. ama sevişememişler. o pipi o kukuya girmemiş, girememiş. demekki neymiş; pipi dediğin bacak kadar olmayacak. o kadar da değil. yazık yani üzüldüm çocuğa eheh ^^) neyse; işin özü şu, erkeklerde özgüven çük boyu ile doğru orantılı. o yüzden kadınlar erkeklerde özgüven arıyor. aranızda nip tuck izlemiş olan varsa ne demek istediğimi anlamıştır.
tabi burdaki özgüven için başka kıstaslar da var; mesela cehalet. cahil insan daha cesurdur. bu da özgüveni tetikler. ama cesaret özgüven değildir. o aradaki farkı iyi ayırdetmek lazım. yoksa sonuç hep aynı olur; kro kro adamların yanında güzel kızlar!! ama doğal seleksiyon işte. onu ayıramayan kızı da ben neyleyeyim.

geldik bakire kızla evlenme dürtüsüne. bir erkek neden bakire bi kızla evlenmek ister? çük boyu kompleksi... böylece onunkinden başkasını görmeyen kız (sonradan kadın olacak olan, ne demekse artık o) "en büyük çük benim kocamınki" diyecek. hatta bunu kafasının içerisinde "en büyük çük, kocamın çük, başka büyük yok" gibi bir taraftar sloganı havasıyla döndürecektir. (en azından erkekteki hissiyat bu)  hadi varsayıyorumki söz konusu kızımız o orospu olupta bakire olanlardan değil. o zaman merak edecek diğer erkeklerinkini. hani hatırlarmısın okuyucu, o ilk öpüştükten sonra içinde tutuşan önüne gelen herşeyi öpme isteğini. herkesin dudaklarına yapışıp onları öpme isteğini. yani umarım bunu hissettirecek kadar etkileyici bir öpüşme yaşamışsındır. benimki öyleydi heheh XD neyse, öyle bir hissiyat var işte, tut ki o kadında sevişmekten gerçekten keyif aldı. yani çok şanslıymış ki kocası onu orgazma ulaştırmayı başarabildi. (duyduğum dinlediğim çoğu hikayede, hatta yaşadıklarımın bir kısmında da (benden öncekilerle ilgili yorumlar!) ilişkilerde kadınlar orgazma ulaşamıyorlar. hatta orgazma ulaştığını zanneden "zavallı!" kadınlar var... çok yazık... üzülüyorum onlara. hatta hepsiyle sevişip bu güzelliği onlara yaşatmak isterdim ehehhehe... yok yok şakaydı bu son söylediğim :)  ) (bi parantez daha; ben saf değilim biliyorum yalan söylemiş olabilirler bana. ama uzun araştırmalarım sonucu hala aksi bir durum bulamadım. "kadınlara %100 güvenme arda") o zaman bu kadın demeyecekmi kendi kendine "acaba başka erkekler nasıl sevişiyordur" diye. ve kalan hayatını da bunun ezikliği, bunu bilmemenin ezikliği içerisinde geçirmeyecekmidir? erkeklere bakarken gözü pantalonun fermuarına doğru ilişip "bunun boyu ne kadar acaba" diye kendi kendine sorup, eğlenmeyecekmidir? yada kocasından daha güzel davranan biri gelince karşısına, duygularına hakim olmak zorunda kalmayacakmıdır? "zorunda" kalmak tan bahsediyorum... çünkü karşındakinin ne olduğunu bilirsen, o yollardan geçmişsen, ve en önemlisi seçimini yaparken NE İSTEDİĞİNİ BİLİYOR olarak seçmişsen, zaten siklemezsin. daha iyisi gelse bile onunda lastiğinin nerde patlayacağını bilirsin. çükünden başka birşeye bakmayı öğrenirsin erkekte. tabi önce çüke doymuş bir kadın olmak gerekiyor. işte tam da bu yüzden, bakire kadın evlenmeye uygun değildir. nasıl ki 15 yaşında bir kızla evlenmemek gerekirse (çünkü o daha çocuktur, büyümemiştir) bakire kadınla da evlenmemek gerekir. o daha çocuktur. ve büyümemiştir. daha oyuncaklara (evet pipi) doymamıştır.

herşey bir yana, bakire kadın erkeği nasıl mutlu edeceğini bilmez. nasıl dokunacağını bilmez. sevişmek sanattır çünkü. (bu son lafıma katılmayan varsa "sevişmek sanattır" bi daha bu blogu okumasın, bunu içtenlikle söylüyorum. beni anlama ihtimalin bile yok) nasıl resim yapmak, müzik bestelemek sanatsa; sevişmekte sanattır. öyle çat diye öğrenilmez. vakit ve emek harcayacaksın. boşalmak için yapılan seks şişme kadınla sevişmeye benzer. bi kız arkadaşıma demiştim ki (evet çok hayvanım, ama hakediyordu) "seninle sevişirken odunla sevişiyormuşum gibi hissediyorum". abi o nedir ya? aç bacaklarını sırt üstü uzan. oh ne ala memleket. sanki bağış veriyor bana. bende ona kalmıştım zaten! ağladı etti falan. çok da tın, kimse kusura bakmasın. çok da severdim kendisini, o ayrı. ama bu ne lan? ne kadar ayrı iki insanmışız... ben sanat, bak sevişmek böyle hissiyat, dokunmak falan kutsal diye ıvır zıvır takılmışım. o işi çözmüş; aç bacaklarını yaslan arkana o işini görsün. bu mudur sevişmek? çok kızgınım çok.... çünkü zaten sinir olduğum bi durum bu; üstüne de gelip bunu bana yaşatırsan ağzımın ayarı kaçar. neyse...

aşk başka tabi. aşık olmuştum o kıza. yoksa o durum çekilecek şey değildi. kadın dediğin erkeğini tatmin etmesini bilecek. erkek dediğin de kadınını. ve sacede cinsellikten bahsetmiyorum. hatta olayım kukuya giren pipi ile hiç mi hiç alakalı değil. tamamen işin "ruha hitap etme ve tatmin etme" kısmı ile ilgili. seks ruha açılan bir penceredir. sadece olaylar daha çıplak gerçekleşir, yani o normalde taktığımız maskelerimizden bir nebze olsun kurtulduğumuz ender anlardandır. o yüzden karşındaki gerginmi, isteklimi, isteksizmi hemen anlaşılır. komplikeliği kalmaz işin.

bakire bi kız nerden bilecek olayın bu denli derin ve karmakarışık, akorları çok çok ince yapılması gereken bir müzik parçası gibi olduğunu? neden bitiyor evlilikler? o AİLE dediğimiz yüce bağlar neden kopuyor? en büyük problem seks ve para. para kısmını bilemem ama seksteki asıl problemler bunlar.

işte adam gelip bana "çükün kaç santim" diye soruyor. bisürü kızla yatıyor. sonra gidip "ben bakire kızla evlenicem" diyip, gidip bitane kapatıyor kendine. işin ironik kısmıda şu; biz erkekler öyle aptal yaratıklarız ki, bi kızın "ben bakireyim" diye bizi kandırması çok kolay. zaten cem yılmaz'ında dediği gibi "inanmaya hazır" yaratıklarız. hemencecik inanı veriyoruz. yeterki önümüze zor ulaşılmış bir şekilde servis edilsin. kadında zaten bunun için biçilmiş kaftan. dansözler kadındır bilirsiniz, hemen o oryantal dansı ile, evlenene kadar binbir dereden su getirttirip, nikahtan önceki dün diktirip gelir, vallahi ruhun duymaz be adam. ama genede üzülme. ne kadar içten pazarlıklı olsada bu durum, o kadın fena değil. en azından senin isteklerini doyurmasını biliyor. haline şükret. sadece ona karşı hayattaki konumunu üstte tutmaya bak. yoksa sıçarsın. ağzına sıçar o kadın senin haberin olmaz. işte bu erkeğin yönettiğini sandığı, ama kadının yönettiği bir evlilik.

olması gereken bence şöyle; kadın bakire olmamalı, yaşadığı ilişkilerini hayata dair deneyim kazanmak, ve o gün seçtiği adamı neden seçtiğini bilebilmek için yaşamış olan; yaşadıklarını saklamayacak, çatır çatır söyleyebilecek bi kadın olmalı. çocuk olmamalı yani. "kadın" olmalı. "kadın" olmak çok yüce birşey. çok kutsal birşey. öyle kolay birşey değil kadın olmak. çoğu kadın, kadınlığına 40 50 li yaşlarında ulaşabiliyor. o zaman ancak haketmiş oluyorlar, kocalarına karşı çıkabilecek şeyi. (negatif bir şey değil bu bahsettiğim, pozitif bir şey) ve o zaman daha da güzelleşiyorlar bence. o zaman daha çok "var" oluyorlar hayatta. ama üzülüyorum. bir erkek için bu yaş çok daha erken. seneler var orda kaybedilmiş. işte o ideal ilişkide, kadında erkekte o 40 50 li yaşlarda birbirlerine kazandıkları dürüstlüğü ilişkinin başından itibaren birbirlerine vermeliler. çünkü o yaştan sonra ne kadının bekareti, ne adamın çükünün boyu kalıyor. hayata başka bir yerden bakmaya başlıyorsun. iki gün sonraki ölümünle, iki gün önceki aşkının arasından. evet, hepimiz ölücez. belki bugün belki yarın. ve SEÇİMLERİMİZİ yaparken, kendimiz olalım. bekarete, çük boyuna falan takılmanın bi manası yok. kutsal birşeyler yaşayalım. geriye birşey bırakmasak bile, yaşadıklarımız anlamlı olsun. bu kadarı kafi. çünkü gittiğimizde ne o sosyal sorumluluklar, nede kimle sevişmişsinin sorumluluğu kalmayacak geriye, sevenlerin buruk sevgisinden başka. ilişki bu olgunlukta, ve karşılıklı fikir uyumu içerisinde olmalı.

bumudur? evet budur.



söz verdiğim yazıma geçiyorum şimdi. :) iyi okumalar.




XOXOXOXOXOXOXOXOXOXOXOXOXOXOXOXOXXOXOXOXOXOXOXOXOXOXXOXOX


Meme Seven Çocuk




Kadınların bir memesi diğerinden küçük olur. 


sevişme esnasında "meme seven çocuk" küçük olanı sever okşar ona; "sende büyü minik meleğim, üzülme küçüğüm ben seni de çok seviyorum" diye şevkatle yaklaşır, sever, küçük kalmış olan memenin moralini düzeltmeye çalışır. onun da hayatta önemli bir yeri olduğunu anlatır. ilerde çocuklarının ondan besleneceğini, hayatta en çok kıymet vereceği kanından olan parçanın küçük meme olmazsa hayatta kalamayacağını, aslında ne kadar güzel olduğunu, 
ve onu ne kadar çok sevdiğini mırıldanır küçük memenin kulağına. 

küçük memeyi ara sıra karşısına alır ve ona "seni öyle çok seviyorum ki... sen sevdiğim, aşık olduğum kadının bir parçasısın. seni o kadının hiç bir yerinden ayrı tutmuyorum. (çünkü kimsenin göremediği ufak parçalara, ince nüanslara aşıktır adam ve o minik ayrıntılardır sevdiği kadının kendisi) sevdiğim kadının minik ellerini, kocaman ve hayata pırıl pırıl bakan gözlerini ne kadar çok seviyorsam seni de o kadar çok seviyorum küçük meme." der küçük meme anlasın diye. aslında ne kadar büyük bir aşkın ne kadar önemli bir parçası olduğunu. 

ve bazen çocuk aşık olduğu kadının memelerine baka kalır tıpkı bazen gözlerine, ellerine, dudaklarına, saçlarına; hatta hayata bakış açısına, kendine güvenine, yaratıcılığına; hatta ve hatta içindeki çocuğa, gülümsediğinde havada uçuşan kelebeklere, onun yanında uyandığındaki o mis kokusuna; hatta ve hatta vede hatta kavga ederlerkenki anın bile büyüsünü ve kelimeleri tersini söylerken bile gözlerinin asla yalan söylemediği o anlarda takılı kaldığı gibi gözleri baka kalır. 

Kız kızar tabi çocuğa. toplum böyle öngörür, böyle öğütler insanlara. genede çocuk bilir kızın içindekileri. kız da bilir çocuğun içindekileri. ama çocuk boku topluma, kızda çocuğa atar genede 

çünkü küçük meme çocuk onu ne kadar çok sevsede, ne kadar çok sevkat göstersede hep içten içe üzülür küçük olduğu için. 


ta ki o dünyalar tatlısı minik bebeğin avuçları ona dokunana kadar. çocuğun ve kızın aşkının ete kemiğe bürünmüş halidir sanki. kelimelere gerek kalmaz işte o andan sonra. 

meme seven çocuk bunu bildiği için insanlara bir farklı bakar... onun gözünde herkez bir aşkın ete kemiğe bürünmüş halidir. 
ama tutup ta topluma bunu anlatamaz. çünkü toplum böyle öngörmez, böyle öğütlemez insanlara...


XOXOXOXOXOXOXOXOXOXOXOXOXOXOXOXOXXOXOXOXOXOXOXOXOXOXXOXOX

7 Şubat 2011 Pazartesi

acımam, iğnelerim.

inatla ve inatla herkese laf sokmaya devam ediyorum.... çok zor bir adamım... eheh, herkes çekemez beni, ne güzel değilmi? o yüzden geriye kalan herkes çok özel benim için. insanlar için kastırıpta, "hayatımda çok önemlisin" diyecek sebep bulmama gerek kalmıyor. ve gayet içten oluyorum bu nedenimde.

normalde, çok yanlızım, çok uzağım insanlardan vs vs diye ağlanıp sızlanmam gerekirdi bu hislerle. ama bir dostum tanıştığımız gün için; "iyiki o gün seninle tanışmışım, senin yerinde bir başkasının olmasını istemezdim" dedi. wouw... bu çok güzel hissettirdi, gerçekten. hayatıma bakışımı değiştirdi. ve bir yandan da sevindim onun için bu kadar kıymetli olabildiğime, çünkü o da benim için aynı derecede kıymetliydi. kendisi imrendiğim ender insanlardan biridir, hiç hayatımdan çıkmasın istediğim.

geçen ankara sokaklarını arşınlarken birlikte, hep üzerinde tartıştığımız sosyal bir konyu ateşli ateşli tartışırken; söyle bir elimi omzuna attım ve dedimki; "seneler geçsede biz gene bunu tartışacağız biliyormusun?"  gülüştük tabi. komikti çünkü. kendi bakış açımız vardı konuya ilişkin, savunuyorduk, tartışıyorduk çılgınlar gibi. herzaman yaptığım gibi ben gene iğnelemeler falan yapıyordum eheh. ama keyif alıyorduk bundan. dostluğumuza biçtiğimiz kıymetin bir sebebide bu tartışmalardı çünkü.

Benimle uç...

arda airlines gururla sunar;


Ben küçük bir uçurtmayım. beni kollarının arasına al. Ayaklarım ol ki; koşabileyim uçacağımız tepenin üstüne kadar. Şevfkatle tut beni çünkü çok sıkı tutarsan incinebilirim. hem beni kendini sevdiğin kadar sevmelisin. çünkü birazdan bende senin kanatların olacağım. gökyüzüne birlikte çıkacağız. pamuk ipliğinden bile olsa o kopmayan özel bağa sahibiz, kimselerde olmayan.

Çok mutluyum senin ellerinde olduğum için. çünkü sen uçmaya ne kadar aşıksan bende koşmaya o kadar aşığım. hep kendimizde eksik olan yanlara aşığız zaten. bakma bu sitemden değil, sadece gerçekçiyim. hem senin avuçlarının mutluluğu da bir başka. ama ben seninle koşmayı çok seviyorum. dolabında aylarca bekleyebilirim bir sonraki yaza kadar. beni unutmanıda takmıyorum, önemli değil. ne olur sadece koş benimle... herşeye razıyım sırf bunun için. çünkü biliyorum birgün atacaksın beni, büyüyeceksin çünkü. olsundu, onuda kabullendim... bir çocuk oyuncağıyım ben, ruhun çocuk kaldıkça seveceksin beni. büyüdüğünde de elbet hatırlayacaksın. ama ilgilenmiyorum. dedim ya; sadece koş benimle. her bir saniyesini hiç unutmamacasına yaşayacağım. çünkü bir tek o zaman hissediyorum yaşadığımı.

neden mi bu kadar takılıyım koşmaya? eh, sen cevap ver neden takılısın benle uçmaya? o yüzden işte. bende sen gibi hayal dünyama gidiyorum koşarken, tıpkı senin uçtuğunu hissediyor olduğun gibi.

çok birşey istemiyorum zaten, sadece arada bir götür beni uçmaya; ve bazende bana biraz anlayış göster, hemen yükselmek istemeyebilirim. aramızdaki o özel bağdan çekeipte benimle koşmanı çok seviyorum. birazcık naz yapsam çok mu kaçar? bırakırmısın hemencecik beni? :')




//normalde başlığı hep en son koyarım, bunda ilk yazdım...

5 Şubat 2011 Cumartesi

pirinç kırığı ve iki önceki cümle

bazı insanlar var (belki sende onlardan birisin okuyucu) diyorlarki facebookta ilişki durumunu değiştirmek çok saçma birşey, sanki insanlara reklam, nispet vs vs yaparmış gibi. kimseyi ilgilendirmezmiş.

ben ona kızıyorum, benim kız arkadaşım varsa eğer, ve BENİM kız arkadaşım ise değiştirecek o ilişki durumunu. sike sike değiştirecek. yoksa sektörsün gitsin.

ha diyceksin böyle sert sınırlar koyma diye. evet çok güzel bir düşünce benim saf okuyucum. öyle bir dünya yok.

neden?

öyle şerefsiz insanlar gördümki, bu bahanenin altına sığınıp sevgililerini facebooktan buldukları manitalarla aldatıyorlardı... bende aldatılmaktan dili çok yanmış bir adamım. üflerim adamım, yoğurt moğurt umrumda değil. deneyimlerim konuşuyor, ben izliyorum. gerek görmüyorum konuşmaya, o pencereden bakıyorum. yoruldum biraz. insanın kendisini o şerefsizlerden ayırmayı bilmesi gerekiyor.

dolma yaptık bugün. aklıma şeniz geldi. eheh bi ara onla birlikte dolma dolduruyorduk, o benim sevdiğim kırmızı biberlerin içine. XD çok lezzetliydiler. ama bitanesine pilav yetmemişti, kaşar koymuştum bende. evet biraz deneysel takılmayı seviyorum.denemeyin tavsiye etmem; pek leziz olmuyor. o ikisi birbirinden ayrı iken güzeller. tıpkı bugün biten ilişkim gibi.

gülüyorum bazen nerden nereye bağladığıma. orda ince bir espiri var. esinin komiğine gidiyor mesela. onun bu huyunu (benim espiri anlayışımı anlayabilmek huy olsa gerek, normal birşey değil çünkü:P) seviyorum. esinle doruğa şöyle bi baktım. dedimki kendime; benim bir sevgilim olacaksa eğer, SHE HAS TO BLEND IN MY LIFE.

bir kadın için (söylerken gene içim gidecek biliyorum) "fısıltılarımı bile duyan kadın" diye bir isim koymuştum. çok güzel birşeydi o yaptığı benim için. ama ne yazıkki kendisi "pirinç kırığı" gibi bir kızdı. pirinç kırığı nerde kullanılır biliyormusunuz? pirincin tadının önemli olmadığı yemeklerde. mesela iç pilavı, sütlaç gibi. olayın aslı değilde baharatı gibisinden. ne kadar acı bir gerçek bu... bilemezsiniz eğer yaşamadısanız. öyle olmasını istemezsiniz çünkü.

iki önceki cümle, çok özel bir cümle o. tüm bu yazdıklarım, önceki yazılarımda dahil, o cümle sayesinde ya çok kıymetli, ya çok saçma yazılar. şunu garanti ederimki, yazdığım hiçbirşey boş değil.... hepsinin ardında, altında üstünde çok derin anlamlar var... her bir seçtiğim kelime. ha tabi dünyanın en derin yazılarını yazıyorum gibi bir iddamn (^^) yok. yazabileceğim en derin yazıyı matematiksel olarak ifade etmek gerekirse;

Derinlik=(içindebulunduğumuzyıl-1986)*(-1)    // derinlik eksi bir büyüklük olmalı değilmi? XD

süper güçlerim olsaydı eğer,
1. ölümsüz olmak isterdim
2. zamanda istediğim gibi hareket edebilmek isterdim
3. hayal ettiğim herhangi bir şekilde force field yaratabilmek isterdim.

aşık olmak isterdim bide. aşık olmakta bi süper güç sayılır. insanlar yüzlerine gözlerine bulaştırıyorlar bunu çünkü.