"Mangonun tadını bilmeyen birine, mangonun tadını nasıl anlatabilirsin?"
Gerçek var olabilmektir. Ve bunun ötesinde başka bir gerçek tanımıyorum.
Mutlu olmaya çalışıyoruz. Kovalıyoruz mutlu olmayı. Tüm isteklerimizi, tatmin olmamız için gerekli olan her şeyi sağlayabilseydik eğer varlığımızın bir anlamı kalmazdı ve tüm gerçekliğimizi yitirirdik.
Bir gerçek yaratabilmek için, bir neden yaratmak yeterlidir...
Hep paralel gerçekliklerden konuştuk... Hep zamanın bükülebilmesi, gerçekliğin incelenmesi...
Hep VARLIKTAN konuştuk... Hiç yokluktan bahsetmedik insanoğlu olarak...
Olmayanı düşledik gerçeği ararken. Hiçbir zaman gerçeğe de ulaşamayacağız ayrıca. Gerçeğe ulaşmak demek gerçeği yok etmek demek. Çünkü gerçek, kovalandığı sürece varlığını sürdürebilmekte.
Çünkü gerçeğin var olabilmesi için bir neden yaradılmış olması gerekir. sürekliliğini koruyabilmesi içinde nedeninin açıklanamaması gerekir...
Neden varım? Neden varsın? Hep kendine sorduğun soru bu değil mi? Varlığımızı sorguladık hep. Tanrıyı yarattık bu arada, varlığımızı açıklayabilmek için. Çok basit ve güzel değil mi? Nedenini bulamayacağımız bir hayal yarattık kendimize; Çünkü nedenini bulabilseydik varlığımız hiç olmamış olacaktı. Gerçeklikten silinecektik...
Bunu bulanlar, ve düşünenler yok olmuş olmalılar. Tam ifade etmek çok zor açıkcası; Yok olmuş olmaktan da öte birşey... Hiç varolmamış olmak...
Tanrının varlığına inanmak... Tanrınında ötesinde birşeyi arıyorum. Belkide bugüne kadar kimsenin cesaret etmediği birşeyi... Daha doğrusu; HİÇBİRŞEYİ ARIYORUM...
İnanıyorum ki, yaratabilmemiz mümkün... Zamanda dolaşabilmemizde, paralel evrenlerde...
Herkes, Neden sonuç içerisinde yaşıyor hayatını. Ama şu soru hep kurcalıyor aklımızı; insanı seçmeye iten ne? Her seçimimizin, herkesin, herşeyin her ihtimalinin var olduğu paralel evrenler dokusu...
şimdilik şunu arıyorum;
Evrenimizin, sonsuz bir hiçlik içerisinde varolduğunu düşünüyoruz. Ben ise, tüm paralel evrenlerin, Varolan bilinen ve hatta henüz daha keşfedilememiş olan tüm gerçekliğin neyin içerisinde olduğu sorusunu yöneltiyorum... Tüm paralel evrenlerin, tüm varlığın etrafını kaplayan hiçlik...
Biz nedenselliği biliyoruz. Nedensizliğin içerisinde nedensellik evrenimizdeki bir kum tanesi kadar küçük kalıyor olsa gerek...
Nedenselliğin içerisinden bakıp nedensizliği anlamak mümkünmü bilmiyorum. Sanırsam bu Matrix'in içerisinden çıkmak gibi olurdu. İhtimalsizliğine inanmak pek mümkün değil benim için...
Benim için hayat hep ihtimaller dahilindedir... Hiç bir şey kesin yargılar ile kestirilip atılmamıştır. Gerçeği kovalamaya devam ediyorum yani... Gerçeğe ulaşmak değil amacım, Çünkü varlığımı sürdürmek istiyorum.
Açıkcası bunu bu şekilde yapıyor olmamda gayet mantıklı. Gerçeğe ulaşmaya çalışmak için var olmak bir mecburiyettir. İyi yada kötü olduğu için değil; Nedensellik gerçeğin bir parçası. Halbuki nedensizliğin içerisinden bakabilseydim herşeyi görür, herşeyi hisseder; Tüm tarihi, tüm evreni, tüm paralel evrenleri, aklınızın aldığı ve alamadığı tüm sonsuzluğu kendi benliğimde hem var eder, hem hisseder, hem bilir.... HEMDE BENİM İÇİN HİÇBİRŞEY İFADE ETMEMESİNİ...
Birşey ifade etmesi için bir nedenim olmazdı çünkü... çünkü hepsini aynı anda yaşardım...
kelimelerim kifayesiz kalıyor... anlatmak için bile... yaşamak değil tam demek istediğim.
İçime tüm zamanı, tüm varlığı, tüm bilgiyi, tüm yaşamları.... herşeyi ve hepsini aynı anda içime sokmayı....
hem içime hem dışıma sokmayı...
dışarıyı içime, içimdekini de dışarı çıkarmayı...
Bu arada tüm bunları düşünürken, Düşüncelerimin beynimde kıpır kıpır dolaşması.. Cümlelerime başlayıp, sonunu getiremeden unutmam...
Umarım bu yazdıklarım tekrar okuduğumda bana yol gösterebilecek bir harita olur...
Hiçliği anlamak istiyorum...
Hiçliği arıyorum.
Boşluğun, yokluğun ötesine bakabilmek istiyorum.
Bir gün öleceğiz. Bir arkadaşıma da daha önce söylediğim gibi "kendi kendimize sorduğumuz birçok sorunun cevabını öldüğümüzde alacağımıza inanıyorum" ve ilk defa ölümümü heyecan ile bekliyorum.
Ölümünü ne kadar çok kovalarsan, o kadar var olursun. Ölüm gerçektir çünkü... Gerçeğe ulaşmaktır bizim tüm hayat amacımız... Ulaşmaya çalışmak...
Yaşam, ölüme ulaşmaktır...
Ölmez isen, yaşayamazsın... Yaşamaz isen ölemezsin...
Klişe bir sözdür; Hiçlikten gelip, hiçliğe gidiyoruz...
Varlık, gözlemlediğin sürece vardır. Bakmadığın, algılamadığın anda yok olur. Sen öldüğünde, Tüm evren de seninle birlikte yok olur.
Aynı, Matrixe bağlı olduğun fişin sökülmesi gibi. Matrixin tüm gerçekliği, senin matrixin dışına çıktığın ana kadardır. Dışarı çıktığın an artık her şey sadece elektrik atomlarının belirli bir mantığa göre hareketinden öte bir şey değildir.
Anlatmak zor... Mangonun tadını bilmeyen birine, mangonun tadını nasıl anlatabilirsin?
Şimdi birde hiçliği anlatmayı dene...
Bu, benim hikayem. Kendi iç savaşlarım, kızdıklarım, sevdiklerim, aşık olduklarım ve nefret ettiklerim. Oku, gül, kız, sev, aşık ol, nefret et.
29 Kasım 2013 Cuma
19 Kasım 2013 Salı
Kısıtlanmak, Daralmak... İnsan olmaya çalışmak... Ve AŞK yapmaya uğraşmak.
Senden sonra aşık oldum belki ama aşkı yaşamadım tekrardan. Açıkcası yaşamak istemedim önceleri. Sonradan ise; istesemde istemesemde pek farketmiyordu. Çünkü Aşk yoktu hayatımda ve ben bununla barışıktım.
Hala da barışığım açıkcası. Aşık edemedi hiçbir kadın beni kendine. Önceleri ben pek yanaşmadım güzel sözler söyleyenlere. Açıkcası sonraları da vazgeçtiler. Ki mutluydum bunun böyle olmasından her ne kadar kendime açık açık söyleyemesemde. Çünkü artık gerçeği istiyorum.
Güzel bir baba olurdum diye düşünüyorum. Çocukları çok severim çünkü. Onlarla oynamayı. Öğretmeyide severim, Herkese, Türlü türlü herşeyi...
İsterimki, çocuğuma olan aşkımı aşkım dediğim kadın bile kıskansın. İsterimki, küçük meme kendini ARTIK İYİ HİSSETSİN (Bir memesi daha küçüktür kadınların diğerine göre). Eve geldiğim zaman, gündelik sıkıntılarımı birkaç saniyeliğine unutup sevdiğim kadına sarılabileyim. Tamam belki sarılmam her zaman ama bir "hoş geldin" sözünü duyayım. Dikkatim dağılsın işte birkaç saniyeliğine bile olsa.
Bazen diyorum, şöyle bir keyifle uzansam ve sıcacık suyla ayaklarımı yıkasa sevdiğim kadın. (ne kadar da gerici hissettiriyor bunu söylemek... Toplumun bize baskıladığı yargılardan olsa gerek) Sonra bende onunkini yıkasam. Utanılacak bir şey olmasa bu aramızda... utanılacak bir şey olmasa...
Sokağa çıksak... Taksime belki... Sevdiğim kadını omuzlarıma alsam, hakettiğini düşündüğüm yere daha yakın tutsam onu... Yorulana değin... Utanılacak birşey olmasa bu... Kötü kötü bakmasa keşke insanlar...
Sonra sevişsek mesela. Daha doğrusu AŞK yapsak. Kendi geyiklerimiz olsa, sadece ikimizin bildiği. Onları fısıldaşıp gülüşsek. Zordur AŞK yapmak. Boşalmak kolaydır da, Zordur aşk yapmak... Herkes yapamaz. Üstelik herkesle de yapılamaz.
Hissetmektir çünkü; öpüşürken kendi dudaklarını onun dudaklarından hissedebilmektir. Onun sinir sistemine tecavüz edip, yada hackleyip, onun hissettiklerini paylaşmaktır AŞK yapmak. Empatiyi bis sonraki adıma taşımaktır. Çükün kukuya girip çıkması değildir sadece.
Erkekler ilginç yaratıklar, yaradılışları gereği. İçgüdüsel olarak sürekli boşalma isteği içerisindeler. Vücutları dur durak bilmeden sperm üretiyor ve fazla olan yükün boşaltılabilmesi için çeşitli kimyasal değişimlere uğratıyor bünyeyi.... Sabah ereksiyonunun hastasıyım. Efsane bir his :)
Kürtaj yasak olmamalı... Yasak olursa, bu bağlamda mastrubasyon sonucunda ölüme giden spermler de cinayet sayılmalı. Nereden bakarsan bak %50 insan sayılırlar eğer kürtaj yasak ise... Her iki sperm 1 insan eder diye düşünürsek (ki kadınların teorik olarak erkekler olmadan da çocuk yapabilmeleri mümkün, aynı teze dayanarak konuşuyorum) erkekler cehennemin dibini boylamalı.
İstemem böyle olmasını. Yazık olur bunca erkeğe...
Kendimizi kısıtlıyoruz ey dostum. Gündelik yaşam, yaşadıklarımız, dayatılan düşünceler bir kapana kısıyor bizi. Ahlak kuralları falan; işte tüm bunlar olmak istediğimiz insan olmamızı zorlaştırıyor. Yaşamak istediğin her ne ise, rahat rahat yaşayamıyorsun. Dibine varana kadar inemiyorsun... Herkesten önce belkide sen kısıtlıyorsun kendini. Anlıyorsun işte ne demek istediğimi..
Az düşünüp çok yazıyorum... Gündelik kavgalarım yüzünden... Onları çok düşünmeye mecburum. Ancak bilmem kaç ayda bir vakit buluyorum da bir şeyler karalıyorum buraya (aslında karalamıyorum belkide maviliyorum çünkü yazı rengim mavi)... Aslında yazacak ne de çok şey var... Yazdıkça temizlenmiş hissediyorum kendimi. Günah çıkarır gibi. Çok mutluyum bu sebepten.
Hala da barışığım açıkcası. Aşık edemedi hiçbir kadın beni kendine. Önceleri ben pek yanaşmadım güzel sözler söyleyenlere. Açıkcası sonraları da vazgeçtiler. Ki mutluydum bunun böyle olmasından her ne kadar kendime açık açık söyleyemesemde. Çünkü artık gerçeği istiyorum.
Güzel bir baba olurdum diye düşünüyorum. Çocukları çok severim çünkü. Onlarla oynamayı. Öğretmeyide severim, Herkese, Türlü türlü herşeyi...
İsterimki, çocuğuma olan aşkımı aşkım dediğim kadın bile kıskansın. İsterimki, küçük meme kendini ARTIK İYİ HİSSETSİN (Bir memesi daha küçüktür kadınların diğerine göre). Eve geldiğim zaman, gündelik sıkıntılarımı birkaç saniyeliğine unutup sevdiğim kadına sarılabileyim. Tamam belki sarılmam her zaman ama bir "hoş geldin" sözünü duyayım. Dikkatim dağılsın işte birkaç saniyeliğine bile olsa.
Bazen diyorum, şöyle bir keyifle uzansam ve sıcacık suyla ayaklarımı yıkasa sevdiğim kadın. (ne kadar da gerici hissettiriyor bunu söylemek... Toplumun bize baskıladığı yargılardan olsa gerek) Sonra bende onunkini yıkasam. Utanılacak bir şey olmasa bu aramızda... utanılacak bir şey olmasa...
Sokağa çıksak... Taksime belki... Sevdiğim kadını omuzlarıma alsam, hakettiğini düşündüğüm yere daha yakın tutsam onu... Yorulana değin... Utanılacak birşey olmasa bu... Kötü kötü bakmasa keşke insanlar...
Sonra sevişsek mesela. Daha doğrusu AŞK yapsak. Kendi geyiklerimiz olsa, sadece ikimizin bildiği. Onları fısıldaşıp gülüşsek. Zordur AŞK yapmak. Boşalmak kolaydır da, Zordur aşk yapmak... Herkes yapamaz. Üstelik herkesle de yapılamaz.
Hissetmektir çünkü; öpüşürken kendi dudaklarını onun dudaklarından hissedebilmektir. Onun sinir sistemine tecavüz edip, yada hackleyip, onun hissettiklerini paylaşmaktır AŞK yapmak. Empatiyi bis sonraki adıma taşımaktır. Çükün kukuya girip çıkması değildir sadece.
Erkekler ilginç yaratıklar, yaradılışları gereği. İçgüdüsel olarak sürekli boşalma isteği içerisindeler. Vücutları dur durak bilmeden sperm üretiyor ve fazla olan yükün boşaltılabilmesi için çeşitli kimyasal değişimlere uğratıyor bünyeyi.... Sabah ereksiyonunun hastasıyım. Efsane bir his :)
Kürtaj yasak olmamalı... Yasak olursa, bu bağlamda mastrubasyon sonucunda ölüme giden spermler de cinayet sayılmalı. Nereden bakarsan bak %50 insan sayılırlar eğer kürtaj yasak ise... Her iki sperm 1 insan eder diye düşünürsek (ki kadınların teorik olarak erkekler olmadan da çocuk yapabilmeleri mümkün, aynı teze dayanarak konuşuyorum) erkekler cehennemin dibini boylamalı.
İstemem böyle olmasını. Yazık olur bunca erkeğe...
Kendimizi kısıtlıyoruz ey dostum. Gündelik yaşam, yaşadıklarımız, dayatılan düşünceler bir kapana kısıyor bizi. Ahlak kuralları falan; işte tüm bunlar olmak istediğimiz insan olmamızı zorlaştırıyor. Yaşamak istediğin her ne ise, rahat rahat yaşayamıyorsun. Dibine varana kadar inemiyorsun... Herkesten önce belkide sen kısıtlıyorsun kendini. Anlıyorsun işte ne demek istediğimi..
Az düşünüp çok yazıyorum... Gündelik kavgalarım yüzünden... Onları çok düşünmeye mecburum. Ancak bilmem kaç ayda bir vakit buluyorum da bir şeyler karalıyorum buraya (aslında karalamıyorum belkide maviliyorum çünkü yazı rengim mavi)... Aslında yazacak ne de çok şey var... Yazdıkça temizlenmiş hissediyorum kendimi. Günah çıkarır gibi. Çok mutluyum bu sebepten.
13 Kasım 2013 Çarşamba
Tanri, radikal karar ve aşk
Tanrı radikal kararlar verir mi?
Söyle düşünüyorum ki; evren ve insan var olmadan önce bize dair hiç Bir şey yoktu. Varoluşumuz başlı başına radikal bir karar sonucudur. Ayrıca dinlerde betimlenen cennet ve cehennem kavramları, ödüllendirme ve cezalandırma yönünden incelenecek olursa; sonsuz mutluluk ya da sonsuz azap olarak tanımlanmışlardır. Ödülün ya da azabın sonsuz seviyesinde olması ve sistemin bu şekilde kurulmuş olması radikal bir karar neticesinde oluşturulmamış mıdır?
Tanrının iyi niyetli
olduğunu düşünüyoruz değil mi? Peki bu kadar naif miyiz biz insanoğlu olarak?
Bence kendimizi kandırmayı seviyoruz... Aşk gibi tanrıyı sevmek. İyi ya da kotu
diye bir isim altına almaya çalışmıyorum konuyu. Sadece, aşk körü körüne
bağlanmaktır ve bezende hiç düşünmeden hareket etmektir. Karşılıklı ise ne
mutlu bu çifte. Ama tek taraflı ise sunu garanti edebilirim ki işler sonunda âşık
olan tarafın aleyhine sonuçlanacaktır. Çünkü aşk çok naif duygulardan alır
gücünü. Bu naif duyguları yaşayamayan birisi, nasıl olurda kendi çıkarlarından
ziyade karşısındakinin çıkarlarını ön plana koymayı becerebilir?
Biz tanrıya aşkla
bakıyoruz. Anladığımız anlayabildiğimiz kadarını yasamaya ve yasatmaya, bazen
diğer insanlara baskılamaya, yer yer hoşgörü ile yer yer katlederek aşkımızı
yaşamaya ve yaşatmaya çalışıyoruz.
Biz tanrıya aşığız!!! O
sebepten belki holiganlığımız.
Peki, tanrı bize âşık mı?
Umursuyor mu? Mesela biz tanrının bir yansımasıysak tanrı narsist mi? Yoksa tanrı
algılayamayacağımız derecede bir varlık ve hislerimize karşılık veriyor da biz
mi anlamıyoruz. Kaldiki karşılık veriyor ise bunu neden yapıyor? Bunuda
sorgulamak lazım. Eğer aşkımız karşılıklıysa, bu demektir ki ask insanoğlunun hissedebileceği,
ulaşabileceği en yüksek en kutsal histir. Ama suda çok ilginçtirki gençlerin
ask yaşaması, tanrının huzurunda yapılmadıkça günah, isin içine tanrıyı sokunca
mubah. Bize anlatılan tanrı, birbirimize âşık olmamızı kabul etmiyor. Sevişecek
isek onun izni altında, onun istediği şekilde yapmamızı istiyor. Neden?
Mesela 3kisinin ayni anda birbirine âşık olmasına ne der tanrı? 3 biseksüelin... Tanrı’dan ote, muridleri ne dusunuyor bu konuda? Linc ederler adami.
Tanri koskoca evrendeki
kum tanesi bile olmayan 3 kucuk insanın birbirine asik olmasina karisiyor
olamaz. askimiz karsilikliysa tanri birden cok insana asik demektir ve birden
cok insana asik olmak ayip bir şey degildir. Tanrinin cinsiyeti yok denir,
orasi değil de beni ilgilendiren, sonucta her ne ise tanri, erkek ve kadina
ayri ayri asik olmalj. Demek ki insanlarda erkek ve kadina ayni anda asik
olabilir.
Diyeceksin belki, neden
tanri ile kiyasliyorsun bizi. İnsan anne babasindan ogrenir konusmayi yurumeyi.
Bu sebepten bende fikir yurutuyorum tanriyi anlamak icin. Gercegi
arayisim hem bilimsel hem felsefi konularda sure gelmistir. Kendimi bildim
bileli her şeyi sorarim. Zor sorular sormaktan cekinmemisimdir hic.
"baba, televizyona neden televizyon adini vermisiz?" Hatirladigim en eski sorum bu. Tam olarak anlatamamışım ama asil demek istedigimi yillar sonra anliyorum. "televizyonun adinin televizyon olmasi cok sacma, halbuki hgfwt da olabilirdi." Sordugum sorunun cevabında biliyorum simdi. Cunku dil, lisan ne ise yarar bunu ogrendim. Dil iletisim icin kullanilan bir aractir. Onemli olan televizyonun adi degil, bu kelimenin soylendigi kiside uyandirdigi anlamdir. Anlama giden aractir yani lisan.
ask, yasamamis biri icin
var oldugu bilinen ama neoldugu bilinmeyen bir kelimedir. Yasayana kadar da
bilemeyecektir. Hic avakado yememis birinin avakadonun tadini bilemeyecegi
gibi.
Tanri kelimesi ise başli
başına bir fiyaskodur. Her kafadan ayri bir ses cikar "tanri"
kelimesinin altini doldurmak icin. Ne bilim tasvir edebilir tanriyi, ne din âlimleri.
O yuzden aslinda tanri kelimesinin serostrantris kelimesinden cok bir farki
yoktur. Hicbirimiz gormemisizdir, hicbirimiz tatmamışızdır. Sadece derin bir
kabullenisten ibarettir tanri algimiz. Körü körüne bir kabulleniş. Belki de
kokeninde oldukten sonra yok olmayacagimizi kendi kendimize yalan
soyleyisimizdir. Nasil desem, elle tutulur, gozle gorulur olmayan, birileri
soyledi, birileri yazdi diye dayatilan dusuncelerdir tanri. Icinden, kalbinden
gectigi gibi yaşayamayacağın bir şeydir yani. Beraberinde de, kalbinden gecen
bircok seyi yapmana yasak koyan ozgurlugunu, aşkını, cinsel tercihlerini,
hayata bakisini kisitlayan birseydir...
Aslinda bu degildir
tanri. Tanrinin tanımını, kitaplara, alimlere bakarak aramasan, bu
dusuncelerden kafani kurtarabilsen... sadece kalbini dinlersen tanriyi
bulabilirsin. Ihtiyacin olan hersey, dogru, yanlis, iyi, kotu bunlarin hepsi kalbinde
mevcut insanin. Oraya bakabilmeyi ogrenmek gerekiyor. Dusunmek gerekiyor...
tanri sana beyin vermis. Saksi gibi dursun diye degil. Koyun gibi yasa diye
degil.
Aslinda, bu dunya bir
test ise; dinlerin dunyaya gelmesi, insanlarin aklini celebilmesi ve cesitli
kotulukleri tanri adina yapilabilmesi dusuncesi tam da seytandan cikacak bir
fikre benziyor. Cunku oturup biraz dusununce insan tanriyla olan iliskisini
kurabilecek herseyi kendisinde bulabiliyor. Bu donanimla gelmisiz zaten
dunyaya. Dinler seytan isidir...
Dunya düz diyenlere,
Dunya yuvarlak diyorum. Dinleri tanri gonderdi diyenlere de dinler seytanin isi
diyorum. Linc etmeyin beni... linc ederseniz, birak etmeyi, isterseniz bile
beni haklı çıkarırsınız.
Ask guzeldir. Ask
hatalar yapabilir ama ask asla kotu niyetli degildir. Vazo ile oynamak isteyen
cocugun yanlislikla vazoyu dusurmesi ve sonra pisman olduğu icin doktugu
gozyaslari kadar saftir ask.
Sevmeyi ogrenmemiz lazim
daha insanoglu olarak. Insan olamamışız daha, henuz ancak insan oglu
olabilmisiz. Dusuncelerimiz evrensel, birlikteliklerimiz evrensel degil
daha. Ozgurlugu, esit olmayi, kardesce yaşamayı ogrenememisiz.
Emekliyoruz. Her tarafimiz hala yara bere icerisinde. Soyle bir hepberaber
dustugumuz yerden kalkip bir elimizi yuzumuzu, gezegenimizi bi yikasak. Buradan
baslayabiliriz belki insan olmaya giden yola.
1 Kasım 2013 Cuma
Bir yazar için; sözlerinin nereye gideceğini düşünerek yazmaktan kötü birşey olamaz
Evlenme çağım geldi. Çok ilginç geliyor durumumun böyle olması bana. Düşünmeye sorgulamaya itiyor beni.
Ben şunu biliyorum ki; geçmişte yaptıklarımız, yaşadıklarımız bizi bugün ileriye götüren, hareket etmemizi sağlayan yakıtın ta kendisidir.
Hiç pişman olmadım geçmişte yaşadıklarımdan. Ne aşklarımdan, nede ayrılıklarımdan.
Ama aşık oldum, defalarca hemde. Her seferinde daha da çok.
Şimdi kendimi evlenirken hayal ediyorum. Evleneceğim kadına nedense yaşadığım aşklar ile ilgili hesap vermek zorunda kalırken resmediyorum kendimi. Doğrumudur bu kadının bana hesap sorması? Çünkü geçmişte yaşadıklarımla ben "ben" oldum. O kadın da "ben"i sevdi...
Geçmiş ilişkilerimin bende bıraktığı bir yara galiba bu. Bunu, bu yarayı iyileştirmek gerek. Hesap vermekten korkmuyorum, korktuğum şey geçmişin tekerrür edip huzurumun içine etmesi. Hayatımı eşimle bir ömür geçmişe takılı kalarak yaşamak istemiyorum. Bu benim en büyük korkularımdan biri galiba. Çünkü ben geleceğe odaklanmayı tercih eden bir insanım.
İnsanlar sürekli değişir çünkü... En güvendiğin insan, gün olur satar; Hiç ihtimal vermediklerin gün olur yardımına koşar. Böyle garip bir döngüdür hayat. Ben çok değiştim. Hiç yapmayacağım, benden hiç beklenmeyecek şeyler bile yaptığım oldu. Hayatı anladıkça, kendimi anladıkça...
Bir aşk adamı olan ben, senelerdir (Yazarken bile hala şaşırıyorum) aşık olmadım. Hayata karşı olan çekingenliğim yerini girişkenliğe, aşka karşı olan girişkenliğim yerini çekingenliğe bıraktı. Bu bir seçim değildi. Bu kalbim bana ne emrediyorsa onun sonucuydu. Kaderdi... Yada belki keder...
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleye üfleye yermiş. Ben ise sütü içmeden önce koklayanlardanım. Bozukmu, sıcakmı, lezizmi diye meraklanır dururum hep. Sütten ağzı yanan denince, sütü kana kana içen birisi canlanıyor gözümde. Benim gibi ihtiyatlı yaklaşmayı sevmeyen birisi...
Çok yüksek beklentilerim var belkide. Hem kendimden hem karşımdakinden. Mantıksız şeyler değil istediklerim. Ama ne yazıkki istediklerimi bulmakta zorlanıyorum. Bazen kendime yıkıyorum bu yüzden suçu... Kabul etmeliyimki çok ta kolay birisi değilim. Ama geçtiğimiz birkaç senede şunu gördümki; insan kendisi gibi delileri bulduğu zaman hayatta, ancak o zaman huzur ve mutluluğa ulaşıyor.
Kendim gibi bir deli bulmam lazım. Onunla birlikte çoğalmak istiyorum. XD
"sonuçta geçmişimin üzerine yeni bir gelecek kuruyorum. hayallerle gerçeklerin en güzel birleşimini. geçmişimden pişman değilim. geçmiş geçmişte kaldı. onu da günüme taşımayacağım. olduğu yerde bıraktım. kırmadan bir kutuya doldurup kaldırdım. baş ucumda değil, bodrum katında örümceklerin arasında da değil. olması gereken yerde. geride sadece..."
Ben şunu biliyorum ki; geçmişte yaptıklarımız, yaşadıklarımız bizi bugün ileriye götüren, hareket etmemizi sağlayan yakıtın ta kendisidir.
Hiç pişman olmadım geçmişte yaşadıklarımdan. Ne aşklarımdan, nede ayrılıklarımdan.
Ama aşık oldum, defalarca hemde. Her seferinde daha da çok.
Şimdi kendimi evlenirken hayal ediyorum. Evleneceğim kadına nedense yaşadığım aşklar ile ilgili hesap vermek zorunda kalırken resmediyorum kendimi. Doğrumudur bu kadının bana hesap sorması? Çünkü geçmişte yaşadıklarımla ben "ben" oldum. O kadın da "ben"i sevdi...
Geçmiş ilişkilerimin bende bıraktığı bir yara galiba bu. Bunu, bu yarayı iyileştirmek gerek. Hesap vermekten korkmuyorum, korktuğum şey geçmişin tekerrür edip huzurumun içine etmesi. Hayatımı eşimle bir ömür geçmişe takılı kalarak yaşamak istemiyorum. Bu benim en büyük korkularımdan biri galiba. Çünkü ben geleceğe odaklanmayı tercih eden bir insanım.
İnsanlar sürekli değişir çünkü... En güvendiğin insan, gün olur satar; Hiç ihtimal vermediklerin gün olur yardımına koşar. Böyle garip bir döngüdür hayat. Ben çok değiştim. Hiç yapmayacağım, benden hiç beklenmeyecek şeyler bile yaptığım oldu. Hayatı anladıkça, kendimi anladıkça...
Bir aşk adamı olan ben, senelerdir (Yazarken bile hala şaşırıyorum) aşık olmadım. Hayata karşı olan çekingenliğim yerini girişkenliğe, aşka karşı olan girişkenliğim yerini çekingenliğe bıraktı. Bu bir seçim değildi. Bu kalbim bana ne emrediyorsa onun sonucuydu. Kaderdi... Yada belki keder...
Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleye üfleye yermiş. Ben ise sütü içmeden önce koklayanlardanım. Bozukmu, sıcakmı, lezizmi diye meraklanır dururum hep. Sütten ağzı yanan denince, sütü kana kana içen birisi canlanıyor gözümde. Benim gibi ihtiyatlı yaklaşmayı sevmeyen birisi...
Çok yüksek beklentilerim var belkide. Hem kendimden hem karşımdakinden. Mantıksız şeyler değil istediklerim. Ama ne yazıkki istediklerimi bulmakta zorlanıyorum. Bazen kendime yıkıyorum bu yüzden suçu... Kabul etmeliyimki çok ta kolay birisi değilim. Ama geçtiğimiz birkaç senede şunu gördümki; insan kendisi gibi delileri bulduğu zaman hayatta, ancak o zaman huzur ve mutluluğa ulaşıyor.
Kendim gibi bir deli bulmam lazım. Onunla birlikte çoğalmak istiyorum. XD
"sonuçta geçmişimin üzerine yeni bir gelecek kuruyorum. hayallerle gerçeklerin en güzel birleşimini. geçmişimden pişman değilim. geçmiş geçmişte kaldı. onu da günüme taşımayacağım. olduğu yerde bıraktım. kırmadan bir kutuya doldurup kaldırdım. baş ucumda değil, bodrum katında örümceklerin arasında da değil. olması gereken yerde. geride sadece..."
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)