Şimdi sen “su” olduğunu düşün
Su kadar özel, su kadar faydalı ve su kadar çok tükenmez
İnanıyorum ki gerçekten de öylesin
Ama ister çeşmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak
Dibi olmayan bir kovayı dolduramazsın
Yani seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsın
Unutma: Daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin
Gürültünün parçası olursun sadece...
Suyun yanında olanlar suyu enaz içenlerdir
Çünkü “su nasılsa burada, lüzum yok ki suyu kana kana içmeye” diye
düşünürler
Aynen, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri gibi
Ormandaki hiçbir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden su içmeye
çalışmadı şimdiye kadar
Hepsi hep sabahın en sakin anını bekledi
Suyun durgun yerlerini bulabilmek için
Gittiler ve sakin sakin ihtiyaçlarını giderdiler
Onlar için en uygun olan kendi istedikleri zamanda
Sen hep bir su olduğunu düşün... Su gibi güzel, su gibi yararlı, su gibi
vazgeçilmez
Ve su gibi hayat kaynağı olduğunu düşün ama su gibi yaşatıcı ol
Su gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil...
Sen bir su ol... Ama rahmet ol: afet değil
Su isen tarlalarını basma insanların, yuvalarını yıkma, ocaklarını söndürme,
Sana felaket denmesin...
Su isen bir bardağa sığabil ki damarlara giresin
Ve suya benzediğini unutma...
Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi faydalı, su gibi lüzumlu ve su gibi bitmez-
tükenmez olduğunu da unutma
Ayrıca su gibi sakin olabileceğin gibi,
Su gibi de kıyametler koparabileceğini unutma...
Unutma: senin işin rahmet olmak, afet değil.
Vadiler varken önünde ve ovalar varken yayılabileceğin:
Küçük ırmaklaea ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan, hayat
verirsin çevrene
Ve yaşayabilirsin dünya dönmesine devam ettiği müddetçe
Yoksa hep duyulmayan dinlenmeyen, korkulan ve kaçılan olursun, seller, afetler
gibi...
Tercih elindeydi hep ve hep de senin ellerinde olacak.
Ya tutmayı öğreneceksin dilini veya hiç durmadan konuştuğun için, sadece
bomboş ve anlamsız
Sesler çıkartan birisi olduğunu zannettireceksin çevrendeki insanlara...
Ama yapman gereken su, değil mi? Düşüneceksin ne zaman ne söyleceğini,
Düşüneceksin kimin dinleyip, dinlemediğini, kimin anlayıp anlamadığını,
Düşünceksin anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini...
Hatta anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının ne kadarı olduğunu
düşüneceksin...
Ve konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek, en az ama en uygun kelimeler
seçmeye çalışacaksın
Ahmak olmayan yolcuların, önceden aldıkları biletleri ceplerinde olduğu halde,
Saatlerini kontrol ederek, vakit yaklaştığında vapurun kalkacağı iskelede hazır
olmaları gibi,
Sende fikrini bildireceğin kişinin “kıyıya yanaşmasını” bekleyeceksin...
Demeyeceksin “ben canım isteyince giderim iskeleye, vapur da o saniyede
gelmek zorunda”
Demeyeceksin “ben aklıma geleni aklıma geldiği biçimde söylerim”
Karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek, anlattığımdan bile fazlasını
anlamak zorunda”
Keşke öyle olsaydı... Keşke haklı olsaydın, ama maalesef değil
Ağzını açıp, “şelaleden dökülen suyu” içmeye çalışan bir tavşan gördün mü hiç?
Veya önüne çıkan ağaçları dahi sürükleyen bir selden susuzluk gidermeye
çalışan bir ceylan gördün mü?
Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler, beyni olan her yaratık
gibi...
Hadi sen şimdi “su olduğunu düşün” ve kendini “su gibi” hisset
Su gibi özel, su gibi güzel, su gibi berrak, su gibi yararlı...
Su gibi hayat kaynağı ve su gibi bitmez tükenmez olduğunu hatırla...
Ama yine su gibi “bir küçük bardağın içine” sığdır ki kendini
Girebilmeyi öğren insanların damarlarına
HAYAT VER... VAZGEÇİLMEZ OL...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder