insanlardan uzak, onları içime sokmadan, ve kendi kafamın içerisinde yaşayarak onları sevmeye bayılıyorum. kartlarımı açık oynarım hep. ve bu yüzdendirki, yani maske takmadığım için, kimsenin ruhuma kadar dokunması mümkün değil. sadece özellikle bunun için uğraşmayan insanlara izin vermişimdir hep. uğraşanların ise pek şansı olmamıştır...
sanırım bir tek damla nın ruhuma dokunmasına izin vermiştim. "ruhuma dokunan kadın" diye bir ismi vardı benim koyduğum. ikimizde kendi hayatlarımızı yaşıyorduk kendi kendimize, o yüzden, yani benim hayatıma bulaşmadığı için (ben istemediğim sürece) izin veriyordum. kontrolüm bendeydi... eheh kimler kimler bunu istemişti ama bir tek o alabildi bunu benden. çok kızardılar herhalde bunu okusaydılar bana. çünkü herkes hakettiğini sanıyor ya herşeyi... ben hakedene hakettiğini verdim. herkeze herşeyi vereceğim diye birşey yok ne yazıkki. halka açık umumi sevgili değilim. derdi olan gitsin kendini becersin.
neyse konuya dönelim, ben insanları incelemeyi çok seven biriyim. en çok üzerinde uğraşmayı sevdiğim obje kendimim. benden sonra sevgililerim geliyor. türlü türlü oyunlar, testler, eğlenceli, üzücü deneyimler yaşıyorum yaratıyorum... sadece sonucunu görmek için de değil tabiki. insanlara birşey katıyorum bunu yaparken. işte bu sanattır. bu benim yaptığım; durumdan öyle bir şekilde faydalanıyorum ki, insanların daha başka bir bakış açısına sahip olmalarını sağlıyorum yer yer. varolan duruma birşeyler ekleyip, onu şekillendiriyorum. belki o yüzden sıkıyor beni standart günlük yaşamlarımız.
bu arada baya bir süredir blog yazmaya devam ediyorum, taktir ettim kendimi. genellikle maymun iştahlı biriyimdir, doyana kadar tadına bakarım sonra kaçarım. ama bazen de o içimdeki doymak hissi bitmez. tam da o noktada aşk başlıyor benim için. doyamadığım şeye aşık oluyorum, yada aşık olduğum şeye doyamıyorum. işte hangisi daha uygunsa... mesela tüm sevgililerim benimle sevişmekten bıkmışlardır. aşık olduğum kadınla sevişmekten hiç bıkmam çünkü. bıkanlarıda anlamakta güçlük çekiyorum. ne biliym, sadece diyorumki; onlarında burcu boğa yükseleni boğa olsalar benim gibi olurlardı herhalde diye.
yazarken birde klavye ile bütünleşmece gibi bir durum var. pek ilgimi çekmiyoru benim. ama genede yazdım işte, düşünceler sanki 2 tane AAA boy pille çalışan şu klavyeden çıkıyorlarmış gibi :) ilginç bir hissiyat. kalemle yazmayı hiç sevmiyorum çünkü çok uzu sürüyor. sadece şarkı sözü yazarken, hem yavaş olduğundan, hemde üzerinde oynamaları yapmak daha kolay olduğundak A4 ve çıtçıtlıyı çok severim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder